Maziye sor, ecdadımı söyler sana kimdi:
Bir bitmez ufuktum, küre vaktiyle benimdi.
Tûfanlar, alevler beni bir kal’a sanırdı:
Taclar uçuşur, dalgalanır, parçalanırdı.
Kahhar atımın kanlı kıvılcımlı izinde:
Bir başka denizdim ebediyet denizinde.
Çarpardı göğün kalbi hilalin avucunda:
Titrerdi yerin talihi merminin ucunda.
Günler ,elimin çizdiği yerlerden akardı:
Üç kıtada korkunç atımın izleri vardı.
Üstünde uçarken o nişîbin, bu firazın,
En şanlı ,şehametli hükümdarına arzın
Tek bir bakışım sanki inayetti keremdi:
İklîmi hediyyemdi, arazisi hibemdi.
Hançerdi hayalim, bütün akvâm ona kındı:
Baştan başa dünya bir esirimdi;Kadındı.
Âsabına nabzımdaki ahengi verirdim:
Kasdeylediğim şekli verir, rengi verirdim.
Dünya bilir iclalimi ben böyle değildim:
Ben altı asırdan beri bir kere eğildim… Mithat Cemal Kuntay
Ağusos ayı, Türk tarihimizin zaferler ayıdır. Bin yıldan bu yana Zaferlerin Ağustos tarihli olanlarını yazmaya kalksam bu sayfalar yetmeyecektir. Ancak Türk çocuğu bu zaferleri sebepleri ve neticeleri ile çok iyi bilmek ve öğrenmek zorundadır… Eğitim sistemimizin bu minvalde olgunlaştırılması gerekir.
Sadece Hamâset olarak değil, eğer mağlubiyetlerde varsa sebepleri ve neticeleri ile gençlerimiz öğrenmelidir ki hatalardan ders çıkarılsın tarih tekerrür etmesin..Yazımın başındaki Üstad Mithat Cemal’in şiiri ve mânası çok anlamlıdır. Asırlara baliğ olan bir muzafferiyetten yola çıkıp son asrın sıkıntılarını: Dünya bilir ben böyle değildim diyerek bizi sorguluyor ve o acı günlerin neticesini koyuyor: altı asırda bir kere eğildim…Bu şiirden yola çıkarak çocuklarımıza şanlı tarihin zafer sayfalarını ibret sayfalarının tamamını ne olur okutalım…
Bugün Edirne Serhat şehrimizdir, 1521 den bu asrın başına kadar Belgrad Serhat şehrimizdi.
Ağustos zaferlerimizden bir kısmını burada öncelikle sıralamalıyım: 1071 Malazgirt zaferi,1389 1.Kosova savaşı, 1473 Otlukbeli savaşı, 1484 Akkerman kalesi fethi, 1480 İtalya Otranto zaferi, 1514 Çaldıran zaferi, 1516 Mercidabık zaferi,1526 Mohaç zaferi, 1534 Barbarosun Tunus fethi,1539 Kastelnova zaferi, 1545 Estergon kalesi fethi, 1543 Barbarosun Fransa Nis kalesi fethi , 1571 Kıbrısın fethi, 1633 Revan fethi, 1645 Osmanlı ordusu Girite çıkar, 1678 Ukrayna Türk hakimiyetine girer,
1915 Anafartalar savaşı, 1919 Erzurum kongresi, 1921 Sakarya zaferi, 1922 Büyük Taarruz meydan savaşı , 1974 2.Kıbrıs barış harekatı.. Sadece Ağustos zaferlerinden ve fetihlerinden bir bukle takdim ettim.. Her birinin ciltler dolusu hikayeleri var, her birinin çok binlerle kahramanı var komutanları var, şehitleri var, gazileri var… Bu savaşlar neticesinde bizlere son vatanımız Türkiye Cumhuriyeti topraklarını vatan yapan Şehitlerin ve gazilerin bu topraklarda yaşayan aileleri çocukları torunları ve onların torunları…Rahmet olsun hepsine.. Kısaca kanla yazılmış bir tarihin bize emaneti bu topraklara vatan borcumuz var…Bu asrın başlarında yeni bir kıpırdanma ile devletimiz soylu itibarını dünya nezdinde yeniden yaşamaya ve yaşatmaya başladı hamdolsun.. Bu nedenledir ki Dünyada Türkiyesiz bir çözüm düşünülmez duruma geliyor…Alev Alatlı’nın Kültür Şurasındaki konuşmada söylediği söz bu yazımında manşeti oluverdi: “Dünyanın iyiliği için: Türkiye…” Bu asırda silahlardan ziyade bu borcu inançla, ilimle, irfanla ,bilgiyle, kültürle sanatla ve çok çalışarak ödemenin bilincinde olmamızı öğreteceğiz çocuklarımıza…Böyle koruyabiliriz emanetimizi..
“Servetleri ve ülkeleri insan korur ,İnsanı ise inancı ile ilim ve sanat korur.” Bizim Şark kültürümüzde böyle bir manifestomuz vardır…Tarih boyunca zaferden zafere koşan askerlerimizle dünyaya mimaride, sağlıkta, kültürde, sanatta da yarışan ceddimiz ve eserleri var…Gene bir ağustos ayında İstanbul’umuzun sembollerinden Süleymaniye Camiini Mimar Sinan tamamlayarak hizmete açmıştı, neredeyse beş asırdır ayakta… İnsanı İlim ve sanat korur manası derindir; bu öyle bir korumadır ki, devirleri aşar ,asırları atlar, beşeri zaafları ortadan kaldırır, setleri yıkar açtığı bu nurlu yoldan itibarlı bir kanaldan yolcusunu geçirir nesilden nesil e intikal ettirir.. Bu öyle bir korumadır ki; emanetini tezyin eder, tezhip eder, gözler ve gözetler.. Bu öyle bir korumadır ki; adsız mezarlara hürriyet verir, boşlukları ruh ve mana ile doldurur, fanilere hayat verir, onları insanlığın şükran ve minnetiyle besler vefa ve sadakati ile süsler.. Eğer bu bir deha mertebesinde ise bin yıl geçse de insanoğlu onu baştacı yapar… Mevlanalar, Hacıbektaşlar, Yunus Emreler, Fuzulîler, Mimar Sinanlar, Abdülkadir Meragiler, Nedimler, Bakiler, Mehmet Akifler, Necip Fazıllar… şehirlerimizi kuran mimarlarımız ve daha niceleri eserleri ile nur saçmadalar Dünyamıza…Bizlerde onlara sahip olmakla tarihimizi yaşatıyoruz, kültürümüzü devam ettiriyoruz.. Şehir ve Kültür dergimiz 109 sayıdır bu hizmeti yapmakta ve bu konuyu vazife bilmektedir… Kravatımızı bağlıyor, saçımızı tarıyor engelleri aşmak için inancımızı yitirmeden çalışıyoruz…Sonra yaradan a sığınıyoruz…
Hz. Mevlâna der ki; Gönül almayı bilmeyene ömür emanet edilmez.
Hoş bulduk efendim, Hoşça bakın zatınıza…
Mehmet Kâmil Berse / Genel Yayın Yönetmeni