İnsan bazen çevresindeki değerlerin farkına ya varmıyor veya o kıymetleri geç anlıyor. Hele bahsedilen kişi mütevazı ve mahviyetkâr ise bu defa hakikaten acı ihmaller yaşanabiliyor. Yüksek mimar Özcan Ergiydiren Beyefendi, kadim kültürümüzü bilen, medeniyetimizin temel taşlarına vâkıf bir kültür adamıdır. Kubbealtı’ndan çıkan Hayali Cihan Değer isimli eserinde mütefekkir yazar Sâmiha Ayverdi’den çok güzel hatıralar nakleder. Âdeta dizi dibinde yetiştiği bu üstün mürebbiyenin ruh dünyasını en mükemmel şekilde tasvir eden ve nakleden Ergiydiren, bize irfan çeşmesinden içtiği suyun lezzetini ve nefasetini hissettiriyor. Eserde, muhtevanın zenginliği yanında nefis bir Türkçe ve zarif bir üslup hemen dikkati çekiyor. Böyle mümtaz şahsiyetleri arayıp bulmalı, sohbetlerinde bulunmalı ve kendilerinden istifade edilmelidir. İstanbul’da yaşamak, hakikaten bu manada bir nimet. Tabii kıymetini bilenlere. Zira Dersaadet’te ışık insanlar, münevver şahsiyetler rahatlıkla bulunabilir, yeter ki aramasını bilelim…Özcan Bey ilim irfan sahibi bir büyüğümüzdür. Çok değerli şahsiyetlerin yakınında ve çevresinde bulunmuştur. Bunlar arasında Sâmiha Ayverdi, Ekrem Hakkı Ayverdi, İlhan Ayverdi, Nihad Sâmi Banarlı, Safiye Erol ve Nazik Erik de bulunuyor. Bu nadide simalar hakkında yaptığımız anma toplantılarına şeref vermiş, hatıralarını nakletmiş ve biz dinleyicilerin istifade etmelerine vesile olmuştur. Hâzâ bir İstanbul Beyefendisi olan Özcan Ergiydiren’i, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda çalıştığım zaman yakından tanımaya, sohbetini dinlemeye ve nasibim miktarınca kendilerinden istifade etmeye çalıştım. Nezaket timsali olan büyüğümüz, akranlarıyla sıcak dostluklar kurduğu gibi kendisinden yaşça küçük olanlarla da arkadaş olabilen mütevazı bir münevverdir.
ÇEVRESİ VE ESERLERİ
Özcan Bey, ilk gençlik yıllarından itibaren Sâmiha Ayverdi’nin çevresine girebilmiş, mütefekkirimizin rahle-i tedrisinde bulunmuştur. Her vesile ile Ayverdiler’den duyduklarını çevresine cömertçe nakleden bir gönül ehlidir. Bu ailenin çevresinde yaşadıklarını anlatan Ergiydiren, “Üç Ayverdi” olarak bilinen Sâmiha Ayverdi, Ekrem Hakkı Ayverdi ve İlhan Ayverdi’nin dost halkasında bulunan kişileri de yakından tanımıştır. Fatih’teki evde yapılan sohbetlerden ve edilen hizmetlerden bahsederken devrin tanınmış ilim, fikir, edebiyat, sanat ve kültür dünyasının çehrelerini de bizimle tanıştırmaktadır. 1935 yılında Manisa’da doğan, ilk ve orta öğretimini tamamladıktan sonra mimari tahsili alan Özcan Ergiydiren, yüksek mimar olarak birçok esere imza attı. Hatıralarından oluşan O ve Hayali Cihan Değer–Sâmiha Ayverdi’den Hâtıralar isimli yayımlanmış iki eseri ile dergi ve gazetelerde neşredilmiş pek çok makalesi bulunuyor.
UNUTULMAZ HATIRALAR
Özcan Ergiydiren bereketli ve hayırlı ömrü boyunca büyüklerinden işittiklerini gençlerle paylaşmayı seven, gönlü gani Müslüman Türk münevveridir. Pek çok toplantıda, sofraya konan heybesindeki hikmetli sözleri dinleyip istifade ettik ve kendisine teşekkür ettik. ESKADER Bâbıâli Sohbetleri’nin 52’ncisinde Özcan Bey’i misafir etmiştik. Tarih 21 Mart 2013 Perşembe günü. Bize “Sâmiha Ayverdi’den Hatıralar”ı anlatmıştı. Hakikaten unutulmaz bir akşamdı. Eşi Sevinç Hanımefendi’nin de katıldığı toplantıda, mütefekkirimizin sohbetlerinden ve eserlerinden süzülen hikmetli sözleri aktarmıştı. Program, Sâmiha Ayverdi’nin vefatının 20. yılı münasebetiyle gerçekleşmişti.
DERDİ MEDENİYETİMİZİ YAŞATMAKTI
Özcan Bey o toplantıda Sâmiha Ayverdi’nin temel gayesini anlatırken, “Onun en büyük derdi, büyük medeniyetimizi yaşatmaktı.” demişti.
ZENGİN BİR HAFIZAYA SAHİPTİ
Özcan Ergiydiren, kronolojik bir sırayla ve nezih bir üslupla Sâmiha Ayverdi’nin hayatını, hatıralarını ve ideallerini anlatmış, bu sohbet dinleyicilerde derin izler bırakmıştı. “Sâmiha Anne” diye hitap ettiği Ayverdi’nin yakınında bulunurken ulvî hizmetlerine şahit olduğunu ifade ederek konuşmasına şöyle devam etmişti: “Sâmiha Anne, iki, iki buçuk yaşlarında olan olayları ve yaşadıklarını dahi hatırlardı. İnanılmaz zengin bir hafızaya sahipti.” Ayverdi Ailesi’nden ve bulundukları ortamdan uzun uzun bahseden Ergiydiren’in şu tavsiyesi mühimdir: “Biz en çok Sâmiha Anneyi anlamak için uğraşmalıyız, onun yazdıkları sadece onun zamanları için değildir. Onun düşüncelerine her zaman ihtiyacımız var.”
DERDİ MEDENİYETİMİZİ İNTİKAL ETTİRMEKTİ
Sâmiha Ayverdi’nin içinde bulunduğu zamanları ve o sıralarda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu da ana hatlarıyla anlatan Özcan Bey’in konuşmasının ilerleyen bölümünde söylediği şu sözler, hafızalara o anda nakşolmuştu: “Çok zor zamanlardı. Millî ve manevi değerlerimizi bir kenara bırakın, büyüklerinin isimlerini bile anamayan nesiller yetişmişti. Bu devirde Sâmiha Annenin söyleyecek birçok sözü vardı ama bunu nasıl yapacağını çok iyi düşünmüştü.”… Özcan Bey’in en mühim cümlelerinden biri de şuydu: “O zaman sadece bir devlet çökmüyor, binlerce yıl içinde gelişmiş bir medeniyet çöküyor. O’nun en büyük derdi, bu medeniyeti gelecek nesillere intikal ettirebilmekti.”…Ergiydiren, “Sâmiha Hanım’ı tanımak, Ken’an Rifâî’yi tanımaktan geçer. Onu tanımadan Sâmiha Anneyi tanımak imkânsızdır.” dedikten sonra da O’nun, Ken’an Rifâî Hazretleri’ne bağlanışının hikâyesini anlatmıştı. Sâmiha Ayverdi’nin tasavvuf yönüyle de çok ileri bir insan olduğundan bahseden Ergiydiren, “Onun hayatı bir yönde değildir, o hayatını hep bir bütün olarak yaşamıştır, ancak onun hedefleri tek bir yöne bakar.” diyerek Ayverdi’nin idealist kişiliğine de değinmişti. Ergiydiren’e göre, Ayverdi’nin romanlarında tasavvufun ve özellikle Ken’an Rifâî Hazretleri’nin önemli bir yeri vardı ve Ken’an Rifâî, onun romanlarında genellikle gizlenmiş bir karakter olarak hep karşımıza çıkardı. …Ayverdi’nin sosyal hayatını ve kişiliğini unutmamıştı konuşmacımız. Sâmiha Ayverdi’nin ilk kitabını bir reaksiyon sonucu 15 günde yazıp tamamladığını ifade ederek şöyle demişti: “Ayverdi ilk kitabını, bir başka kitabı okuyunca yazmaya başladı. Bu kitaptan çok rencide oldu ve üzüldü. Ardından ilk kitabını 15 günde tamamlayıverdi. O idealist ve ince ruhlu bir insandı.
“GENÇLER TARİH OKUSUN”
Özcan Ergiydiren, “Sâmiha anne gençlerle irtibatı hiç bırakmadı, onlara hep değer verirdi, hatta onlara daha çok değer verirdi. Bir keresinde çok uzak olmasına rağmen benim evime gelmişti. Hâl hatır sormuş gitmişti. O kadar şaşırmıştım ki! Ortada bir sebep yokken sadece hâl hatır sormak için bir talebe evine gelmişti.” diyerek hayretini ve hayranlığını dinleyicilere aktarmıştı. Ağabeyimiz, o gün konuşmasını şu sözlerle tamamlamıştı: “Sâmiha Ayverdi’ye bir gün bir mecliste sordular: ‘En çok ne okursunuz?’
Cevabı şöyle oldu: ‘Kur-an’ı Kerim ve Mesnevî’. Onun en büyük tavsiyesi şuydu. En çok tarih okuyun, özellikle gençler okusun ve hatta yakın tarihi daha çok okusunlar.
MİMAR SİNAN’I ANMAYAN HOCALAR
Özcan Bey’in konuşmaları arasında unutamadığım biri var ki hicran yarasıdır. Yıllar önce yine Kubbealtı’nda, mimarimizin konuşulduğu bir sohbet meclisindeyiz. Hüzünlü ifadelerle şunu söylemişti: “İstanbul’da mimarlık bölümünde okuduğum dört sene boyunca hocalarımız Mimar Sinan’dan hiç bahsetmediler ve bir gün bile bizi Süleymaniye Camii’ne getirip sanatkârımızı bize anlatmadılar.” Bu tek cümle bile geçmişte üniversitelerin kimlerin elinde olduğunu anlatmaya yeter de artar bile. Şükürler olsun bugün Hocalarımız, 200 civarındaki üniversitelerimizde talebelerine yerli ve millî bir anlayış içinde ders veriyor, tarihlerini sevdiriyor, ecdadını unutturmuyor. Değerli büyüğüm Özcan Ergiydiren Beyefendiye sağlıklı, huzurlu ve bereketli bir ömür diliyorum.
Mehmet Nuri Yardım