Mümtaz İlim Adamı Mustafa Tahralı

İlahiyat hocası olan akademisyenimiz, 1973’te Sorbonne Üniversitesi’nde “Ahmed er-Rifâî, Hayâtı, Eserleri ve Tarîkatı” konulu doktora tezini tamamladı.

2001-2016 yılları arasında çalıştığım Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda yakından tanıma talihine eriştiğim mümtaz hocalarımızdan biri de kıymetli âlim, tasavvuf tarihçisi, muhterem Prof. Dr.Mustafa Tahralı Beyefendidir..Hocamız çok cepheli bir ilim, fikir ve sanat adamıdır. Öncelikle şairdir, sonra ilim adamıdır ve tasavvuf ehlidir. Türk mûsikisine büyük hizmetleri, katkıları ve emekleri vardır. Tasavvufu sadece ‘kal’de değil, ‘hâl’de de yaşayan müstesna bir gönül insanıdır…Bugün artık beşi de ahiret yurdunda olan rahmetli şairlerimiz, kudemadan Bekir Sıtkı Erdoğan, Mehmet Turan Yarar, Abdullah Öztemir Hacıtahiroğlu ve Memduh Cumhur’dan sonra aruzla şiir yazan biricik şairimizdir. Bir ara İstanbul Fetih Cemiyeti’nde meraklılara Aruz dersleri verdi. Ben de Kubbealtı’nın hizmet verdiği Köprülü Medresesi’nde merhum Orhan Okay’dan ders almıştım…Kubbealtı’ndaki cumartesi sohbetlerine Tahralı Hocamız umumiyetle iştirak etmiştir. Kendisinin de konuşmacı olduğu programları istifade ile dinlemişizdir. Yıllar önce ESKADER olarak “Zeytinburnu’nun Ebedî Sâkinleri” adıyla seri toplantılar düzenliyorduk. Bu toplantıları hasbelkader ben idare ediyordum. Merkezefendi’de ve Zeytinburnu’ndaki muhtelif mezarlık ve hazirelerde yatan büyüklerimizi rahmetle, şükranla yâd ediyorduk. Ahmed Avni Konuk için de bir program düzenlemiş ve Mustafa Hocamızı konuşmacı olarak davet etmiştik. Zarafet timsali olan Hocamız bizi kırmamış, salonu teşrif etmişti. O gün mutasavvıf, mûsikişinas ve bestekârımız Ahmed Avni Konuk’u, aziz Hocamızın vukufiyetli ve muhtevalı sohbetinden tanımış, mutasavvıfımızı daha çok sevmiştik. Toplantıdan sonra da birlikte Fatih’e dönmüştük.

KADİM MÂNÂNIN RÜZGÂRIYLE

İlahiyat hocası olan akademisyenimiz, 1973’te Sorbonne  Üniversitesi’nde “Ahmed er- Rifâî, Hayâtı, Eserleri ve Tarîkatı” konulu doktora tezini tamamladı. Merhum Ahmed Avni Konuk’un Muhyiddin İbn Arabî’nin eserlerinden tercüme ve şerh ettiği Tedbîrât-ı İlâhiyye  Tercüme ve Şerhi’ni, merhum Selçuk Eraydın’la birlikte Fusûsu’l- Hikem Tercüme ve Şerhi’ nin dört cildini yayımladı. Yine Konuk’un, Selçuk Eraydın’ın vefâtıyla neşir hazırlıkları yarım kalan 13 ciltlik Mesnevî-i Şerîf Şerhi’ni koordine ederek yayıma hazırladı. ..Bugüne kadar birçok sempozyumda tebliğler veren Hocamız, aruz ve hece vezinleri ile yazdığı şiirleri Kubbealtı Akademi Mecmuası, Yüzakı ve Türk Edebiyatı dergilerinde yayımlattı. Şiirleri ve kendi alanlarında büyük boşluk dolduran “kâr-ı nâtık” güfteleri, Cinuçen Tanrıkorur, Alâeddin Yavaşca, Ahmet Hatipoğlu, Gönül Paçacı, Süleyman Erguner, Tekin Rızâ Uğurel, Salâhaddin Demirtaş, Galip Çolakoğlu ve Osman Elçioğlu tarafından çeşitli formlarda bestelendi. Tasavvuf dergisi, “Mustafa Tahralı Özel Sayısı” hazırladı.

Mustafa Tahralı Hoca’nın Hülbe Yayınları arasında şiir kitabı neşredilmişti: Kadim Mânânın Rüzgârıyle. Aydın Yüksel’in Boğaz resmiyle süslenen kapağı çevirdiğimizde şairimizin önsözünü okuyoruz. Şairimiz, burada yetiştiği muhiti anlatıyor. Klâsik şiirimizin estetik güzelliği ve mânâsı, bu kitaba yansımıştır. Eser, “Münâcat” ile başlıyor: “Yâ İlâhî, Sen’i mahlûkuna Rahman biliriz/Sen’i âlemlere can, canlara cânan biliriz/Rahmetin bahçesi lutfeyledi rahmet gülünü/O gülün rûhunu âlemlere sultan biliriz”.İlerleyen sayfalarda, klâsik tarzın başarılı örnekleriyle karşılaşıyoruz. “Ecel”, “Göç” ve “Ölüm Düşünceleri”nde ölüm temaı var. Gazel’lerde şairin gelenekle kurduğu büyük bağı görüyoruz. Geçmiş asırların yüksek zevkinden tadlar taşıyan şiirler arasında, bugün gençlerimizin de çok rahat anlayabileceği birbirinden seçkin örneklerle karşılaşıyoruz. Meselâ Alâeddin Yavaşça’ya ithaf edilen bir “Kıt’a”da şu mısralar bizi alıp geçmişin efsunlu devirlerine taşıyor: “Derdin ile giryan yine, âh, âşık-ı zârın/Âh eyleyen âvâre-i nâçârı unutma/söyle dile, her nağme vü seyrinde,  yavaşça/Âh eyle Mürîd âh, gül-i gülzârı unutma” Ama hemen peşinden Ergun Balcı’ya adanan “Aşk Üstüne” şiirindeki heceyle yazılmış şu sade mısralar da bize tebessüm ediyor: “Gönül kuşu uçtu uçar/Gelir düşer aşk üstüne/Nice karlı dağlar aşar/Gelir düşer aşk üstüne/Arar durur özge vatan/Haber sorar uçan kuştan/Bilinmez dert imiş dıştan/Gelir düşer aşk üstüne/Bağ içinde güller görür/Kâh kupkuru dallar görür/Hak’tan nişan eller görür/Gelir düşer aşk üstüne”…Eserin manevî iklimden derlenmiş “İlâhî”leri huşû içinde okunurken dostlara düşürülen “Târih”ler, vefatların ardındaki vefanın nişanesi olarak göz dolduruyor. Şairin gençlik şiirleri arasında yer alan “Hüzün”, geleceğin iyi şairini daha 1960’larda müjdeliyordu: “Gün uzaklaşırken tek penceremden/Döne döne gelir bir hüzün bana/Ateş renkler yavaş yavaş sönerken/Döne döne gelir bir hüzün bana” Eserin üçüncü bölümünde “Kâr-ı Nâtıklar” var ki her biri mûsikîmize adanmış ayrı birer  hazine hüviyetinde.

Bilindiği gibi Yahya Kemal Beyatlı’nın Eski Şiirin Rüzgârıyle isimli eseri var. Mustafa Tahralı’nın şiir kitabının adı merhum Yahya Kemal’in hem hâtırasını yaşatıyor hem de okuyucuya benzer lezzetler sunuyor. Arka kapakta yer alan şu şiir 1995’te kaleme alınmış: “Sorsam a gönül derdine dermân erişir mi?/Firkat-zedesin vuslata fermân erişir mi?/Bin âh ile yanmış görünen sînene bir gün/Hünkâr dediğin, yâr dediğin cân erişir mi?” Eser, notlar ve sözlükle tamamlanıyor. Son yıllarda kültür hayatımıza, edebiyat âlemine takdim edilmiş en güzel şiir kitaplarından biridir Kadim Mânânın Rüzgârıyle. İyi örnekleri arayan şiir meraklıları, genç şairler ve edebiyat muallimleri, bu eseri bir an önce edinmeli ve anlayarak okumalıdır. Şairimizin, günümüz insanlarına istikamet gösteren şu mısraları okuyup üzerlerinde düşünmeliyiz: “Cümle yollar Hakk’a gider/Aynı yolun yolcusuyuz/Sanma yolun başka gider/Aynı yolun yolcusuyuz/Bir varlıktan çıktık yola/Şimdi ola, sonra ola/Er geç yokluk gelir kula/Aynı yolun yolcusuyuz.”

Mustafa Tahralı Hocamız ilimde derya, müktesebatı çok, ama bunun yanında insani münasebetleri de son derece sağlamdır. Ağzından selamı, yüzünden tebessümü eksik olmaz. Bir bakıma Kubbealtı’nın “güleryüzü”dür. Bayramlarda, mübarek gün ve gecelerde dostlarını unutmaz, hatırlar. Selam yollar, gönül kazanır ve dua alır. Bu cephesiyle de hepimize örnektir.

Hocamız, rahmetli mütefekkir yazar Sâmiha Ayverdi’nin Fatih Fevzipaşa Caddesi üzerindeki evinde ikamet ediyor. İnanın Hocamızla aynı muhitte oturuyor olmamız bile beni bahtiyar ediyor. Rahmetli İlhan Ayverdi de bu binada uzun yıllar ikamet etmiş ve Kubbealtı Lugati’ni 35 yılın kutlu emeği sonucunda irfanımıza kazandırmıştı. Bu sözlükte başka ilim adamlarımızla birlikte Hocamızın emeği çoktur. Ama mahviyetkârlığı galip olduğu için bunu pek kimse bilmez.

Mustafa Tahralı Hocamız, ilme verdiği değerle, yetiştirdiği talebelerle, kaleme aldığı eserlerle ve dost muhitindeki sohbetleriyle kalpleri kazanmış bir ilim adamıdır. Kendisine sağlıklı, bereketli, huzurlu ve hayırlı ömür dilerken “Ayrılık” şiirindeki şu mısraları okuyoruz: “Arılıkla başlar varlığın yolu…/Menzil menzil aşar Allâh’ın kulu;/Her adımda ümit, her durakta yaş/Firkat dolu, hasret dolu, dert dolu…/Ezel meclisinde çizildi yollar,/Yollarda gönüllü bir tek yolcu var;/Âdem oğlu!.. Gözü yaşlıdır ağlar/Firkat dolu, hasret dolu, dert dolu…” İnsanoğlunun ezelî ve ebedî macerasının temsili hikâyesi olan bu şiirin son kıtalarıyla yazımıza nihayet verelim: “Zor menzildir ölüm, geçene vuslat,/Gözleri yaşlarla kalana firkat,/Kaderin hayatta verdiği fırsat/Firkat dolu, hasret dolu, dert dolu…/Her sevgili  Dost’tan bir nişânedir,/Her vuslat Vuslat’tan bir kinayedir,/Her ayrılık Zikr’ine bir bahanedir/Firkat dolu, hasret dolu, dert dolu.”

Mehmet Nuri Yardım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir