Savaşların birbirlerini izlediği Yirmi birinci yüzyılda, ülkelerin yöneticilerine iyi savaşın, kötü barışın olmadığını, savaşların kıtlık, barışların bolluk getirdiğini, gönül dünyasını zirveleri anlatırlar. Onların çevrelerinde halkalanan insanlar, Budapeşte’nin Gül Babası gibi, omuzlarında silah değil, ellerinde kitap, göğüslerinde gül taşırlar. Onlar Ademoğullarını yüzyılar içinde oluşan bilgi birikimini bilgeliğe dönüştürerek, iyilikte yarışmanın sınırının olmadığını öğretirler. Onların oluşturdukları “Görünmeyen Üniversite”lerde, öğrenmesini öğrenmenin yeri, yaşı, zamanı olmaz, gece gündüz kesintisiz devam eder….İster Asya’da, ister Avrupa’da, ister Amerika’da olsun, sevgi halkalarına katılanlar, dünyanın eğlence şehiri Los Angeles’tan, bütün dünyaya ihraç edilen, insanların akıllarını başlarından alan, tüketim kültürünün çekiciliğine kapılmazlar. İnsanların hem akıl, hem gönül dünyalarında sevgi rüzgarları estirerek, herkes için hayatı kolaylaştırırlar, topraktan ve hayattan uzaklaştırmazlar, dünyayı güzelleştirirler. Onların hayata değer ve anlam kazandıran halkalarında, iç dünyanın zengin bulutları, dış dünyanın bereketli yağmurlarına dönüşürler. Onlar eyleme dönüşen düşüncenin ardından giderler.
Sevgi halkalarında insanlar, dünyanın sınırlı kaynaklarıyla sınırsız tüketim olmayacağını bilirler, ihtiyaçlarıyla istekleri birbirinden ayırmasını öğrenirler ve öğretirler. Onlar hayatı anlamsızlaştıran sınırsız isteklerin değil, hayatı anlamlandıran sınırlı ihtiyaçların karşılanmasına önem verirler. Onların kimsenin bilmediği iç dünyalarının zenginlikleri karşısında, herkesin bildiği dış dünyalarının zenginlikleri çekiciliklerini yitirirler. Sevgiyle silahlanan toplumlarda, karşılık beklemeyen sevgi, kültürden ekonomiye, eğitimden sağlığa, edebiyattan sanata, her alanda düzenleyici, yönlendirici bir işlev yüklenir.
İç dünyayı derinleştirmenin yolunu arayanlar, Mevlana’nın Mesnevi’sinde, dış dünyayı zenginleştirmenin yöntemini arayanlar İbn Haldun’un Mukaddime’sinde bulurlar. Gazali’nin İhya’sı, iç dünyayla dış dünyayı, bir bütünlük içinde ele alarak, iki dünyanın birden ışığı olur. Onların her üçü bilgi ve bilgelik güçlerini, bütün kitapların anası Kur’an’dan alırlar. Onlar insanları iki dünyada meyva veren işler yapmaya, iyilikte yarışmaya yönlendirirler. Allah sevgisinde yok olmayı öğrenenlerin dünyasında, yapılan nokta kadar iyiliğin ödüllendirileceği, nokta kadar kötülüğün cezalandırılacağı bilinir.
Siyasal sınırlardan daha çok kültürel sınırların, önem kazandığı Yirmi birinci yüzyılda, ya iç dünya, ya dış dünya diyenler değil, hem iç dünya, hem dış dünya diyenler güç ve ağırlık kazanırlar. Onlar dış dünyaya verilen önem kadar, iç dünyaya da önem vererek, bütün dünyanın bir savaş alanına dönüşmesini önlemeye çalışırlar. Allah sevgisini kazanmanın gücünü bilenler, bilgi dünyasını bilgelik dünyasına dönüştüren bilgeler arasına katılırlar. Peygamberlerin yolunda olan, Son Peygamber’e bağlanan zirvelerin, taşıdıkları gizemli meşaleler elden ele geçerek, bütün dünyayı aydınlatmaya devam ediyorlar.
Prof. Dr. E. Nazif Gürdoğan