Boşaltın sokakları, caddeleri. Herkes evine girsin.
Bırakın İstanbul’u kendi haline.
Lodos savursun, poyraz üşütsün.
Yağmur ve dalgalar yıkasın her yeri. Kar paklasın.
Bırakın İstanbul’u kendi haline.
Ne güzel kış gelmiş işte. / Can Ceylan
29 Mayıs 1453 İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı döneminde doğuda ve batıda yapılan savaşların hepsi İstanbul için İstanbul’da gözü olanların çıkardığı savaşlardır. Tıpkı son çeyrek asırda içteki terör çeteleri dıştaki maşa devletlerin sarmal savaşlarının neticesinde istenen İstanbul’u ele geçirme sevdasıdır… Zaten son 150 yıldır misyoner faaliyetleri ve Siyonist emeller, bir taraftan terör eylemleri, diğer yandan Türk dilini bozma çalışmaları, kültürel yıkımla netice alma gayretleridir.
Talas savaşından sonra Türklerin yönü batıya doğru ve Müslümanlığa doğru meyletti..Ani savaşından ve Malazgirt savaşından itibaren Anadolu artık Müslüman Türk kültürü ile yoğruldu, Şehirler bu kültürle devşirildi. Geçen asırda Kuzey Türklerinde münevver İsmail Bey Gaspıralının ortak dil Türkçe için gayret ve çalışmaları hayatı boyunca devam etti. Hedefi “Bütün Türklerin birbirlerini kolaylıkla anlayabilecekleri ortak bir Türk dili oluşturabilmek” şeklinde özetlenebilir. Bu yolda çok çetin mücadeleler vermiş; konunun uzun süre gündemde kalmasını sağlamıştır. Ancak, zaman içerisinde ortaya çıkan çeşitli engeller, bu mücadelenin tam anlamıyla başarıya ulaşmasını engellemiştir. Ancak, bütün Türklerin ortak bir Türkçeyle konuşmaları fikri onun ölümüyle birlikte yok olmamıştır.
“Dünyanın iyiliği için Türkiye” mottosunu son asırda değerli münevverimiz rahmetli Alev Alatlı hanımefendi kültür şurasında yaptığı kısa ve öz konuşmada önemli ifadelerde bulundu: “Doğu, Batı diye bir şey yok; Aydınlanmanın tezgâhından geçenler ve geçmeyenler var” diyen Alatlı, aydınlanmanın tezgâhından geçen insanın kendisini tanrının yerine koyarak her şeyi yapacağını sandığını, bu sanının, onun her şeyi mubah görmesine yol açtığını ve bu mübah görme halinin onu bilimde geliştirdiğini ancak o, sahip olduğu bu bilgi ile ozon tabakasının delinmesine, ormanların yok olmasına, Atlantik’teki buzulların erimesine, başkasının hayatı hakkında karar verme hakkını kendisinde gören öjenik (eugenics) fikrinin zihnini işgal etmesine neden olduğunu ve bu anlayışının bir yansıması olarak dünyanın her yerinde büyük katliamların altında onun imzasının bulunduğunu söyledi. Bu nedenle, Aydınlanmanın tezgâhının dışında kalabilmenin esas olduğunu, eğitim algımızın da bu çerçevede oluşması gerektiğini söyleyen Alatlı, kendimizi tanıyabilmemiz için kendimiz dışındakileri tanımamız gerektiğini, kendimiz dışındakileri tanımak için de kendimiz olmamız gerektiğini ifade etti. “Dünyayı bilmeyen dünyanın maskarası olur” diyen Alatlı, İrlanda örneğini vermişti İrlanda’yı her türlü baskı, şiddet ve yalnızlaştırma çabaları ile yenemeyen Britanya, İrlanda’da bulunan okullardaki eğitim dilini İngilizce yaparak onları kendilerine yabancılaştırmasıyla sorununu çözdüğünü söyledi. Bu örnek üzerinden yabancı dilde eğitimin sorgulanması gerektiğini vurgulayan Alatlı, yabancı dilde eğitim ile yabancı dil öğretmenin ayrı şeyler olduğunu ifade etti. Bugün Dünyanın problemli tüm bölgelerinde iyilik, merhamet, insanlık, dostluk, barış gibi kavramları devletlere öğreten Türk milletinin meziyetleridir. onun içindir ki; Dünyanın iyiliği için Türkiye anahtar ülkedir.
Aynı dönemde yaşayan kıymetli münevverlerimizden rahmetli Oktay Sinanoğlu da:
“Dil bir milletin kültürünün temel unsurudur. Dile ve dilde yenileşmeye gerekli önemi vermeyen, eğitimini yabancı bir dilde yapan milletler yaratıcı düşünce ortaya koyamaz. Yabancı dilde eğitim bir milleti sömürgeleştirmenin en etkin yoludur. Demektedir. Bilimin ön saflarındaki bilim adamları, yabancı diller kadar kendi dilinin yapısını, sözcük ve terim türetme kurallarını çok iyi bilmelidir.
Yabancı dil öğrenmenin yolu, yabancı dille eğitim yapmak değildir. Yabancı dil, yabancı dil derslerinde özel yöntemli görsel-işitsel dil kurslarında “doyurma” teknikleri ile birkaç ayda öğretilir.”
Türkiye’nin kurtuluşu, Türkçe’nin kurtuluşuna bağlıdır. Bu amaçla, “Kültürel Kurtuluş Savaşı” vermek durumundayız. Bu savaşı kazanır, Türk Dünyası ile sağlam kültürel ilişkiler kurarsak, 21. yüzyıl Türk yüzyılı olur.
Hz. Mevlânâ der ki: “Lâf dili zayıftır, hâl diliyle de oku!..”
Hoş bulduk efendim, Hoşça bakın zatınıza.
Mehmet Kamil BERSE
Genel Yayın Yönetmeni