“Adam tek başına mürşit olamaz
Varıp bir kâmile danışmayınca”
S (ümmanî)
İlim sahibi olmak, çalışan her kula nasib olur.. ilim için çalışan, ilmi talep eden isteyen her kimse ona ulaşır.. onun için öğrencilerin ders çalışmasını ister ve zorlarız. Biliriz ki yaradan çalışan insana ilmi bahşeder. Zengin olmak mal mülk sahibi olmak ise böyle değildir.. Yani o konuda 2 kere 2 dört etmez.
Yaradan zenginliği yada mal mülkü istediğine verir, bu da çoğu zaman verilen kimselere imtihan sorusu gibi verilir.. Onun hakkını verebilecek mi? Fakire sahip çıkacakmı hayır hasenat yapacak mı..yoksa zenginliğin verdiği şımarık bir haleti ruhiyeye mi sahip çıkacak.
İdarecilik, yöneticilik de böyledir. Siz bir yere yönetici oldunuz, belediye başkanı oldunuz. Olurken siz aday oldunuz ve sizi aday gösterdiler sizde vaadler de bulundunuz ve seçildiniz. Seçildiğiniz yere layık mıydınız? Ayrı bir konu, önemli olan bu işleri yapabilecek liyakattemiydiniz, Bu işleri yaparken veya yapamazken vatandaşın haklarını gözetebildiniz
mi, hak yediniz mi. Devlet malını çar çur ettiniz mi, devletin mumu ile kendi mumunuzu karıştırdınız mı? Gün doğarken şehir yeni bir güne uyanırken sabahın ezanını duyarak mı kalktınız ,yoksa duymadan kalktınız ve şehrin derdiyle dertlenmeye halkın derdiyle dertlenmeye hemen başladınız mı?
Ya da halkın derdiyle dertlenmeden kendi menfaatinizimi düşündünüz? En iyi başkan, karakter sahibi kimselerin, yönetiminden dolayı rahat ettiği, karaktersizlerin ise korku içinde yaşadıkları kimsedir. Kötü başkan ise bunun aksinedir: İyi karakterli insanlar korkulu bir hayat içinde bulunurken, kötüler ise istedikleri gibi yaşarlar. Zulümle zafer elde edilemez, zorla nefes alan kimseden hayat ümit edilemez..
Seneler geçer, yaşlar ilerler milletini sevenlerde bu dünyada görevlerini tamamlayıp sonsuz aleme göç ederler. Hayatım boyunca bu vatana sevdalı insanları tanımak onlarla hemhal olmak sanki benim vazifemdir. o muhteremleri dünya gözüyle görüp tanıyıp, sonrada vefa gösterip anmak da vazifemizdir.
Senenin bu soğuk ve küçük ayında tarih içinde dünyasını değiştirenleri burada hatırlamak isterim… Bir sene önce aramızdan ayrılan Alev Alatlı hanımefendi bu muhteremelerden biridir. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kültür sanat büyük ödülü kendisine tevdi edildiği gün yaptığı konuşmadan bir paragrafı paylaşmalıyım: “Ben bir muhacirim Sayın Cumhurbaşkanım. Muhacirim derken, kelimeyi özgün anlamında kullanıyorum: “Hicret eden.” 1912 Balkan göçü, ailemin hemen tüm erkeklerini yitirdiği, çetin bir ricattı. Malûm. Benim sözünü ettiğim hicret, rahmetli Ali Şeriati bağlamında: aklî hicret. Yollara düştüm, güneşin battığı diyarlardan, doğduğu diyarlara… Aydınlanma kutbundan, merhamet kutbuna hicret etmekteyim.
Aydınlanma kutbu dediğim, yegâne terazisi yasaların harfinden ibaret olan nizam. Merhamet kutbu, yasaların ötesinde kadim değerlerin esas olduğu toplumsal düzen. İkisinin arasında bir yerlerde, kendine göre hakikatı arayan bir entelektüel muhacir. Bu, benim. Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin’in has danışmanı Aleksandr Soljenitsin’in: “merhamet kutbuna vardığınızda insanlık görevinizi yerine getirebilmek için üstüne para vermeye hazırsınız demektir” mealinde bir vecizesi vardır. Toprağı bol olsun, cesur, soylu, yüce gönüllü, ahlâkçı bir yazardı. Gelmiş geçmiş toplum mühendislerinin en zalimi Josef Stalin’in gulag takımadaları mahkûmlarını yazmayı görev edinmişti. “Ölenler göreve çağırıyorlar,” diye anlatırdı. “Milyonlarca ölü… Her gün, her birisi göreve çağırıyor. Onlar ölü. Sen yaşıyorsun. Görevini yap. Dünya olan biten herşeyi öğrenmeli… Görevini yap. Nefretin ve zulmün cehenneme çevirdiği cinnet çukurunda telef olan yüzbinlerin hiç değilse insan olduklarının
kaydedilmesini sağla. Görevini yap.” Bunu burada neden naklediyorum? En kalbi müttefiklerimizin, en beklenmedik kuytularda saklı olabildiklerini hatırlatmak için anlatıyorum. Soljenitsin yaşasaydı, yüzbinlerce Suriyeli mülteciye kapılarını açan Cumhurbaşkanımızı ve hükümetimizi mutlaka ululardı. Ayakta alkışlardı.”
Alev Alatlı, merhameti, adaleti, böyle anlatırdı. Böyle anlatmak lazımdı. Kendisine rahmet olsun. Yine bu ayda yıllar önce aramızdan ayrılan sanatçımız Barış Manço’nun ise yazdığı/okuduğu tüm eserlerinde, milletimiz için, kültürümüz için ince ince işlenmiş tavsiyeleri vardı. Her eserini çok dikkatlice dinleyip anlamını ortaya çıkarmalıyız… Allah’tan rahmet diliyorum. Bu sayfada merhumun bir eserini karekod ile okutup dinleyebilirsiniz.
Şehir ve Kültür dergimiz 127. Sayısı ile karşınızda. Emek verdik, çok çalıştık karşınızda dik durabilmek için. Saçımızı taradık, kravatımızı taktık, işte huzurunuzdayız. Hz. Mevlâna der
ki: “Semaları istiyorsan insanın arkadaşı ol! Yoksa mavi gökleri hedefleme.” Hoş bulduk efendim, Hoşça bakın zatınıza…
Mehmet Kamil BERSE
Genel Yayın Yönetmeni