Güllü Hoca Maraş’ın meşhur hafız hocalarındandır. Ailesi Güllüoğulları diye bilinir. Maraş’ta 1890’da doğar. Asıl adı İbrahim olmakla birlikte yediden yetmişe tüm bir Maraş onu “Güllü Hoca” olarak bilir. Küçük yaşta hıfzını tamamlayarak hafız olur. Müftü Hafız Ali Efendi’nin imam olarak görev yaptığı Çarşıbaşı Camiinde müezzin olarak görev yapar. Cami hücresinde talebe okutur. Hafız yetiştirir. Anadan doğma ağma olanlardan dahi hafızlar yetiştirmiştir. Nuh Camii, Kazancı Camii ve İsa Divanlı Camiinde de imam hatiplik yapar.
Yetiştirdiği çok sayıda öğrencisi vardır. Bunlardan biri olan Ahmet Hurşitoğlu hocasını şu cümlelerle anlatır:
“Bizler hep Güllü Hoca derdik. Ama asıl adı ne idi bilmiyorduk. Tanıdıklara sordum benim gibi kimse bilemedi. Hatta başka bir ismi lüzumsuz buluyorlar, o hepimizin “Güllü Hocası” diyorlardı…
Gül Resulullahın (s.a.v.) sembolü, gül kokusu Habibullah’ın kokusu, gül, Nebi’nin rengi ile boyanmıştı. Güllü ismi âdeta Resulün sembolüyle, kokusu ile, rengi ile kaynaşmış. O’nda eriyip kaybolmuş. Gül Hocam, Resulullah (s.a.v.) aşkı ile Güllü oluvermiş.
Zayıf, uzun boylu, kartal burunlu, kısa sakallı, keskin bakışlı bir fizyonomiye sahip olan Güllü Hoca, güçlü bir hançere ve kadifemsi çok güzel bir sese de malikti. Gri ile mavi karışımı şalvarının üzerine yaz kış diz altı pardesü giyerdi.”
Tek parti döneminde sıkıntılara göğüs gerer. Sırf Kur’an okuttuğu için görmediği zulüm kalmaz. Baskılara göğüs gererek nice bedeller ödese de Kur’an eğitiminden ve hafız yetiştirmekten asla vazgeçmez.
O yıllarda gazetelerde yer alan “Evinde gizli gizli Arap harfleri öğreten iki yobaz tutuklandı” haberinde yer alan iki kişiden biri Güllü Hoca, diğeri de Fazlı Hocaefendidir.
1950 sonrası çıkan af kanunundan yararlanarak sicilini temizletmek istediğinde Hafız Ali Efendi;
-Bırak sicilin öylece kalsın mahşer günü şeref madalyan olur inşallah, diyerek bu düşüncesinden vazgeçirir.
Okutup hafız yaptığı öğrencileri ile farklı camilerde mukâbele okur, okutur. Yetiştirdiği hafızlardan bazıları; Halil İbrahim Gümüşer, Niyazi Altınbaş, Sakıp Atılgan, Fahri Dulkan, Halil Haybarlık vs’dir.
Mübarek gün ve gecelerde Ulu Camide Sakal-ı Şerif çıkarılırken kendisi de kadifemsi sesiyle çok güzel ilahiler okur, dua ve övgüler yapar. Yunus’tan, Kuddusi’den, Necati’den okuduğu naat ve ilahilerle dinleyenleri mest eder.
Çok güzel Kur’an cildi yapar. Kitapçıdan alınan kitapların cildi birkaç ayda parçalanırken Güllü Hocanın yaptığı ciltler ömürlük olur.
Ahmet Hurşitoğlu hocası ile ilgili yaşanmış bir olayı şöylece anlatır:
“Bir Ramazan günü ikindi namazına Kazancı camisine kırk yaşlarında ufak tefek siyah kalın çerçeveli miyop gözlüklü bir adam hoca efendiye gelerek kendisine Kur’an okumasını öğretmesini rica etmişti. Meğer Ulu Camiide hoca efendinin ve küçücük hafız talebelerin okuduğu mukabele o kadar hoşuna gitmiş ki kendi kendine;
-Ya Rabbi, bu küçük çocuklar senin kelamını ezbere okurken ben bu yaşımda Kur’an-ı yüzünden dahi okuyamıyorum, diye ağlamış. Öğrenmeye karar vermiş. Kerim Efendi derslere başladı, kısa zamanda bir hayli mesafe aldı. Bir gün bizimle beraber ilahi okumaya başladı. Sesi çok müsait, makamları da bizden iyi biliyordu. Kendisine;
-Kerim Efendi sen ne iş yapıyorsun, deyince, sıkıldı. Başını öne eğerek;
-Ben Maraşlı değilim. Üç çocuğum var. Ben pavyonlarda darbuka çalarak ailemi geçindiriyorum, dedi. Daha sonra içten gelen bir samimiyetle;
-En büyük arzum Kur’an okumasını öğrenmek. Ondan sonra da gözlerim kör olana kadar Allah kelamını okumaya devam etmek, dedi.
Bir gün Kerim Efendi ile camide sohbet ediyoruz. Kur’an öğrenmeye çalışıyor biz de yardımcı oluyoruz. Ondaki heyecanı aşk ve şevki gördükçe biz de onun hissiyatına ortak olmaya çalışıyoruz. Bizim bu alakamız karşısında Kerim Efendi de bana bir ikramda bulunmak için, gayri ihtiyari, saf, temiz bir duygu ile;
-Ahmet, bir akşam pavyonda misafirim olur musun? dedi. Ben de;
-Olur. Hocaefendi ile beraber geliriz. Nereye oturtacaksın? deyince, onda da jeton düştü. Gülmeye başladık.”
Güllü Hoca soyadı kanunu ile “Gül” soyadını alır. Muhtelif camilerde imamlık yapar. Divanlı Caminde görev yaparken emekli olur. 4 Nisan 1974’te Maraş’ta vefat eder.
Güllü Hoca’nın vefatından sonra Mehmet Tevfik Kanadıkırık hoca bir rüya görür. Ahmet Hurşitoğlu ile bir sohbet sırasında söz Güllü Hoca’dan açıldığında rüyasını şu cümlelerle anlatır:
“-Ahmet Efendi, senin Güllü Hocayı ne kadar sevdiğini bilirim. Geçenlerde müjdeli bir rüya gördüm. Anlatayım da dinle: Rüyamda eski taş bina olan belediyenin önündeki meydandayız. Resmigeçit töreni var, dediler. Şeref tribününde en önde Peygamber (s.a.v.) efendimiz, arkasında Hz Ebubekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a), Hz. Osman (r.a.), Hz. Ali (r.a.) ve diğer bazı sahabeler kemal-i edeple duruyorlar. Bir ses geldi, “Merasim başlıyor!” dediler. En önde, Maraş Müftüsü Hafız Ali Efendi elinde sancak, arkasında cemaatiyle beraber “Paşa” rütbesi ile geçti. Başka hocalar da geçti. Biraz sonra baktık “Yüzbaşı” rütbesiyle önde Güllü Hoca arkasında talebeleri Resulullah’ın (s.a.v.) önünden düzenli bir şekilde merasim geçidi yaptılar…
Bu rüyayı anlatmak istemiyordum, ama sevinesin diye anlattım. Hocana ve talebelerine müjdeler olsun” der.
Serdar Yakar