Her medeniyet, beraberinde bir şehir getirmiştir. Medeniyetlerin, kendilerine özgü şehirleri vardır. Bu, yalnız mimari üslup bakımından değil, hayat tarzı bakımından da göze çarpan bir özelliktir. Şehirleri gelecek nesillere aktaran, kuşkusuz o şehrin kültür elçileridir. Şehir ve Kültür dergisinin geçen sayısında İstanbul’un ve Diyarbakır’ın kültür elçilerini yazmıştık. Bu sayımızda, aynı konuyu işleyerek Kahramanmaraş ve Van kültür elçilerini yazmaya devam edeceğiz.
Kahramanmaraş Kültür Elçisi: Yaşar Alparslan
İslam’ın inanç ve kültür boyutunun doğal görünümü şeklinde ortaya çıkan tarih, sanat, edebiyat ve düşünce alanlarında ortaya koyduğu eserlerle ünlenen Yaşar Alparslan’a, Kahramanmaraş’a kazandırdığı kitaplar için, ayrı bir sayfa açmak durumundayız.
Bu kentin geçmişinde yaşanan olay ve değerlerin gün ışığına çıkarılıp,kaybolmaktan kurtarılmasında büyük hizmeti geçen Yaşar Alparslan, Maraş doğumlu, ilahiyat kökenli, emekli bir öğretmendir. Kendisiyle muhtelif görüşmelerimizde, bize olağanüstü ilgi göstermiş bir kişiydi. Bu arada, onun cömertliğine de tanıklık etmiş ve ihtiyaç sahibi insanlara kol kanat germekte olduğunu da görmüştük.
Çalışmalarıyla, şair ve araştırmacı kimliğinin tam olarak hakkını veren Yaşar Alparslan, 1947’de Maraş’ta doğmuştur. İlk olarak Bahçeci Hoca diye bilinen zattan okumaya başlar. Çocuk yaşta Hâfız olur. Maraş’ta Arapça öğretebilecek herkesten okuyabildiği kadar Arapça okur. Dışardan sınavlara girer,ilkokulu iki yılda bitirmeyi başarır. Daha sonra, Maraş İmam – Hatibi Okulu’ndan mezun olur. Dışardan lise imtihanlarına girerek lise diploması almaya hak kazanır. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü bitirir. Ayrıca, girmeye hak kazandığı halde, hastalığı sebebiyle İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde okuyamaz. Afşin Lisesi’nde öğretmenlik mesleğine başlar. Maraş İmam-Hatip Lisesi ve Endüstri Meslek Liselerinde Din Kültürü öğretmenliği yapar. 1997’de emekli olur…
Yazmaya erken yaşlarda başlayan Alparslan, bir çok yazılar ve şiirler kaleme alır. Fakat imkânsızlık nedeniyle bunları yayınlayamaz. Okumayı ve kitap arşivlemeyi kendine iş edinir.
Çalışmalarını çeşitli dergilerde ve gazetelerde neşreder. Yazılarında kendi isminin yanı sıra, Veziroğlu ve Ceridoğlu gibi mahlas ve takma isimler kullanır.
Bir proje dahilinde, 2008 yılı başında, Maraş tarihi ile ilgili kitaplar neşretmeye başlar. Bu adım, onun kültür ve yazım hayatının önemli bir dönüm noktasıdır …
Şehrin kuzeyindeki Ahır Dağı’ndan başlayan ve güneyindeki Amik Ovası’nın başlangıç noktasında yer alan Kömürler’e (şimdiki ismi Nurdağı) kadar uzanan bölgede esen Poyraz yeline, Maraşlılarca, Hacı Poyraz deniliyormuş… Tozu dumana katan, ne varsa savuran, önüne çıkanları sürükleyen, iğne deliğine kadar en ince ve hassas yerlere giren, kurutan, hele, mevsim kışsa akan, her şeyi buz kesen bir rüzgârdır bu Hacı Poyraz… Maraşlının ağzıyla, insanı “çalgın eden” bir yel…
Bu açıdan bakıldığında, Maraş’ın geçmişinde, sanatçı, edebiyatçı, şair, düşünür ve aksiyon adamı, çalgın olarak görülmüş, algılanmış, tanımlanmış ve nitelendirilmiştir.
Sezai Karakoç’un ifadesiyle: “Maraşlı; şakacı, güler yüzlü, çocukla çocuklaşan, daha doğrusu çocuklaşmak için adeta bahane arayan, yiğit, gönlü temiz bir halk insanıdır. Fazla hesap kitaba yanaşmaz. Katışıklık ve karmaşıklığı kabul etmez. Sık sık “abov!”larıyla hayretini tatlı bir şekilde belli etmeyi sever.
Üstat Necip Fazıl’ın ünlü Sakarya Türküsü şiirinde geçen, “Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!” dizesi, oldukça anlamlıdır. ‘Allah yolunun divanesi’ olmak ya da Maraşlının ağzıyla “çalgına bürünmek” ve böyle bir kimlikle ortaya çıkmak, bir kader işi olsa gerek….
Yaşar Alparslan, sessiz, sedasız, gösterişsiz ama ciddi ve anlamlı, uyarıcı ve bilgilendirici bir yöntemle, onlarca eserin gün ışığına çıkarılmasını sağlamış bir Maraş sevdalısıdır.Zaten aşk ve sevda olmadan, böyle bir işte başarı sağlanamaz.
Ülkü adamının bütün ömrü, kitap ve araştırmayla geçer. Yaşar Alparslan, kişiliği ve yeteneği, bu tanıma uygun olduğundan, üretken bir kişilikle, kendi ilgi alanında bir çok eserlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bazı eserleri kendisi hazırlamış, bazılarını de konuyla ilgili uzmanlarına hazırlatmıştır. Çalışmalarında, başta Sütçü İmam Üniversitesi’ndeki bilim ve edebiyat uzmanları olmak üzere, çeşitli üniversitelere mensup akademisyenlerden de yararlanmıştır.
Maraş’ın kültürel kimliğini ve mirasını oluşturan birikimin, tarih içinden süzülerek günümüze ulaşmasını sağlayan eserlerin yayınlanması, başlı başına takdire şayan bir kültür, edebiyat ve düşünce hizmetidir ve bu hizmetin kalıcı eserlere dönüşmesinde emekli bir öğretmen ve ilahiyatçı olan Yaşar Alparslan Bey’in kişiliği ve gayreti, her zaman öncü ve belirleyici olmuştur.
Halk, kendini seveni sever, kendini düşüneni düşünür. Halkı unutmayanı, halk da hiçbir zaman unutmaz. Yaşar bey, işte bu tür insanlardandır.
Van’ın Kültür Elçisi : Sait Ebinç
Van şehrinin bir sevdalısı olan Sait Ebinç, 1970 yılında Van’da doğar. İlk ve orta öğrenimini Van’da bitirdikten sonra yüksek öğrenimini Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde 1992’de tamamlar. Yüksek lisansını 1997 Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde, “17. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Zihniyet Yapı Analizleri” başlıklı tezle yapmayı başarır. Doktor unvanını 2008 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Anabilim Dalında “Doğu Anadolu Düzeninde Aşiret, Cemaat, Devlet” başlıklı çalışmasıyla tamamlar. Hâlen Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetim Siyaset Bilimi Anabilim Dalında öğretim üyeliğine devam etmektedir.
Ebinç’in en büyük özelliği, doğduğu şehrine âşık bir insan olmasıdır. Van’ın eski yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zaman zaman akıcı bir üslupla dile getirmekte, özellikle genç kuşakları, kendi geçmişinden, tarihinden ve kültüründen haberdar etmeyi kutsal bir görev bilmektedir.
Şehirler, çeşitli özellikleriyle, insanı ve eşyasıyla medeniyetleri karşılaştırma ve aralarındaki farkı seçebilme imkânı sunarlar.
Günümüzde, Ortadoğu ülkelerinin bir çoğunda hızlı bir değişim süreci yaşanmaktadır. Değişen hayat tarzı, şehirleri de değiştirmekte, eski ve yeni farkı giderek daha belirgin bir şekilde açığa çıkmaktadır.
Kimi şehirler adeta ikiye bölünmüş gibidir, bir tarafta eski hayat tarzı devam ederken, diğer tarafta yeni şehirler ortaya çıkmakta, farklı yaşantılar gelişmektedir.
‘Eski tuluma, yeni şarap konmuşa benzeyen’, ‘yeni şehir’ denemeleri hep vardır. Dağdakinin bağdakini kovduğu yeni şehirler ve üsluplar Ortadoğu ülkelerindeki alışılmış görüntülerdendir…..
Çölü cennete çevirme gibi büyük iddialarla kurulan ve korkunç denilebilecek kaynak israflarıyla suyu adeta ‘kan’ değerinde kullanan şehirler vardır. Bu şehirlerdeki garabet bir tarafa, bir de yenileşme sevdası yüzünden, günümüzde hak ettiği alakayı göremeyen bazı şehirler vardır;
Van; işte bu şehirlerden biridir. Sait Ebinç’in son çıkan ve altı bölümden oluşan “MEKTEPTEN MEMLEKETE BİR ŞEHİR ESTETİĞİ: VAN” adlı eseri, oldukça kapsamlı ve her Vanlının kendi kentinin geçmişini bilmesi bakımından başucundan eksik etmemesi gereken türde bir eserdir. Ancak bu esere girmeyi fazlaca hak etmiş ve hayatının son dönemlerinde Van’dan alınarak Batı Anadolu’ya sürgün edilmiş, bir daha da bu güzel topraklara dönmesine izin verilmemiş, ismi Van’la özdeşleşmiş Bediüzzaman Said Nursi’nin ve Erek Dağı’nın eserde gereken yeri bulabilmesi için, muhtemelen eserin ikinci baskısını beklememiz gerekecek.
Tanıtım yetersizliği nedeniyle hak ettikleri ilgiyi göremeyen şehirlerimizi, bu bilinmezlikten kurtaracak olanlar, kuşkusuz gönüllü kültür elçileridir.
Bu insanlara, gereken ilgi ve destek sağlandığında, şehirlerimizi de daha yakından tanıyacağız, sosyal ve kültürel yaşantımız daha da zenginleşecektir.
Dr. Şakir Diclehan