Bizden – Ekim 2024 | Gözü Olana Sabah Işımıştır, Hâl-i Yakazadayız

Zaman hızla ilerliyor, onuncu yılı aştık on birinci yıl­dan üç sayı daha geçtik… Güzel günler bizi bekliyor diyerek Fethi ağabeyin tavsiyelerine kulak veriyo­ruz…”Gözü olana sabah ışımıştır, Hali yakazada­yız.”

 Yılında İstanbul’da doğan dost ve örnek gönül in­sanı Fethi İrfan Gemuhluoğlu ağabeyimiz 5 Ekim 1977 tarihinde İstanbul’da vefat etti…

Yaşadığı dönemin gençleri için maddi manevi yetişme­lerinde payı olan, o gençlere yol gösterici olan yaşadığı­mız asrın önemli mütefekkirlerindendir… Az konuşup öz konuşan bir ağabeyimizdi.. Herkesin derdine der­man olan bir insandı. Hayatında dar çerçevedeki soh­betleri dışında 22 Kasım 1975 tarihinde kendi ofisin­de yaptığı “Dostluk Üzerine” başlığı verilen konuşma metni 50 yıldır çok kimsenin şuurunda gelişmelere yol açmıştır. Zaman zaman tekraren okuduğum bu metin , bazen yazılarımda bazen konuşmalarımda bana ufuk açan cümleler oldu. Bu metnin bazı kısımlarını bura­da okuyucularımla paylaşmak istiyorum. “Size coğraf­ya’ya da dost olmadığımız için Anadolu beylerbeyliğini de artık çok görüyorlar, Hânedan-ı Âl-i Osman’ın mül­künü particilik yaparak 1912’den 1920’ye kadar bitir­diniz. Eskiden vali gönderdiğiniz yerlere şimdi sefir-i kebir gönderiyorsunuz. Son Bağdat valilerinden biri, Süleyman Nazif bey; Vala Nureddin beyin babası son Beyrut valilerinden Nureddin Bey, bıraktığımız Bey­rut’u görüyorsunuz. Bıraktığımız Lübnan’ı görüyorsu­nuz, bıraktığımız Suriye’yi görüyorsunuz, bıraktığımız Irak’ı görüyorsunuz, bıraktığımız Suriye meydanda, ”Fitnenin evveli Şam, âhiri Şam” görüyorsunuz. Sefir gönderiyorsunuz, utanmıyorsunuz. Çünkü kendinize de dostluğunuz yok. Asıl niyetim, zaten uykusu az olan sizlere uykularınızı kaçırmaktır, yatağı dar etmektir. sizin içinize bir çile, sizin içinize bir dram tohumu ek­mek istiyorum. Son söz gibi, son söz kadar bakir-ken­dimden nefsimden değil haşâ- emaneten söylüyorum: sanki kan geliyor ama -vâ-di ilahide hulf olmadığına göre- sonu merhaba ile idare edilecek kadar güzel gün­ler gelir. Şah-ı velayet buyuruyorlar ki: “Gözü olana sa­bah ışımıştır.” Şeb-i yeldanın bittiği mutlak. Türkiye’de küfür ve Türkiye’de nifak kemalini bulmuş ve zevali olmuştur.. Belde-i tayyibenin üzerinde küfür ve nifak hükümlerini icra etmişlerdir. Şimdi riya saltanatını sü­rüyor. Onun da ömrü çok kısadır. Gelecek bir mübarek vakte kadar hazır olunuz. “Gözü olana sabah ışımıştır” Hâl-i yakazadayız, o sabahın alacasındayız.

Aylar, yıllar, vakitler geçiyor da biz rüzgarla önünde yapraklar misali dursuz, duraksız, kan ter içinde dola­nıp durmaktayız. Sonra içimize bir merhaba şavkı dü­şüyor. Merhabanın nuru bizi söyletiyor, dilimiz açılıyor.. Bir tohum gerek diye tutturuyoruz, zamanı israf ettiği­miz için hiç vakit kalmayacakmış gibi telaşlı. Bir tohum gerek diyoruz, insanın içine düşmeli, orada yeşerme­li, göğermeli. Orada başak tutmalı… Harmanı hasadı insanın içinde olmalı insanın içinde ambarlanmalı. İnsan ona değirmen olmalı, bu değirmen bizde ça­ğıldamalı. Harmanlara hasadlara gelince şair diyor ki: “Cânıma ezelden bir merhaba sundu çeşmi yârç.” “Öyle mest oldum ki, gayrın merhabasın bilmedim.” Şair öyle diyor ki; bu selam Hakkın kendisine seçtiği­ne selamı, merhabası olmalı. Bir merhaba sunulsada, gurbet vuslata, kahır lütfa, çaresizlik çareye, kimse­sizlik vahdete dönse. Sırlansa nurlansa, Allah’lı olsa, Şâh-ı velayetin yolu olsa. İbtilalara şâd ve şâduman olsa. Kahırlara omuz silkip şükürlü olsa. Hasılı mer­haba olsa, sıcak sımsıcak bir merhaba olsa, içimizi sarsa, yorgunluğumuzu alsa, bizi yusa yıkasa. Arı ve pak kılsa. Sonra herşeye yeniden başlayabilsek, çocukluklara, aşka, duaya, niyaza, teslimiyte, sabra, şekvaya, imana…

Dönüp dönüp hakka gelmeye, Sırat-ı müstakimden, yılların yolundan Hakk, dosta gelmeye merhabala­rın has sahiplerinden. Yahut tek sahibi diyor ki: ”Biz her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası” Bizim Yunus öyle diyor, Merhaba diyor… Hz. Mevlânâ mer­habasında: “Yüz defa tövbeni bozmuş olsan bile bize gel” diyor… Seyrani merhabasında diyor ki: “Kelp iken kelp yavrusundan geçmiyor” diyor. Sonra, yine yol yol merhabalar deniyor. Ezelden denen merha­ba ebede taşınıyor. Yolculuk budur, yol budur. Kutsal emanet Merhaba’dır. Sözü düğümleyip biz dahi diye­lim ki ”Gamlanma gönül gamlanma.” Merhaba İnsa­nadır, merhaba, sahibinin kendisine merhabasıdır…” Fethi ağabeye rahmet diliyoruz. Fethi ağabeyin birer manifesto gibi cümleleri dikkate alınmalı…

Zaman hızla ilerliyor, onuncu yılı aştık on birinci yıl­dan üç sayı daha geçtik… Güzel günler bizi bekliyor diyerek Fethi ağabeyin tavsiyelerine kulak veriyo­ruz…“Gözü olana sabah ışımıştır, Hali yakazada­yız.”

Saçımızı taradık, kravatımızı bağladık, huzurunuza 123. sayımız ile geldik.

Hz. Mevlânâ der ki: “Kamil odur ki; koya dünyada bir eser, / Eseri olmayanın, yerinde yeller eser.”

Hoş bulduk efendim, hoşça bakın zatınıza.

Mehmet Kamil Berse

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir