Yeniden Doğuşun Sembolü: Zeytin Ağacı

Ne zaman dimdik duran, bir fırtınaya göğüs geren bir zeytin ağacı görsem; zorluklara göğüs geren, gelişmek için kendi insani kapasitesini artıran yanımızı düşünürüm.

Gece çoktan çözülmüşken
Gün doğuyor adanın üzerine
Fosfor yeşili çamlar şarkı söylüyor
Yeşilin en güzel tonunda zeytin ağaçları salınıyor
Toprak kımıldıyor

Zeytin bahçesine gittiğinizde ya da bir zeytin ağacı ile karşılaştığınızda, asırlık zeytin ağaçlarının sessizce size hoş geldin dediğini kalbinizle duyarsınız. Sizi öyle kucaklar ki, tüm düşüncelerinizi bir yana koyar, yaşamın güzelliğini hissedersiniz. Babamın ata topraklarından miras kalan kutsal zeytin ağacının gövdesine sarılışını, toprağına çıplak ayağıyla basışını, yaprağını koklayışını ve bu barış ağacını hissederken hüzün ve mutluluk arasında kaldığını anımsarım.

Şimdi zihinlerinizi berraklaştırın,  içinde tarihi, kültürü, dini, sanatı barındıran bir zeytin ağacı yolculuğuna çıkıyoruz. Bu kadim ağacın sembolünün ne anlama geldiğine birlikte bakalım. Her sembol, insan deneyimlerinin, umutlarının ve inançlarının ilmek ilmek dokunduğu bir duvar halısındaki hikâyeyi anlatır.

Zeytin ağacının birçok anlamı vardır: Dostluğun, uzlaşmanın, arınmanın, şifanın, ışığın, zaferin ve zenginliğin sembolü ve her şeyden önce barışın bir işaretidir. Pek çok manevi değere sahip olduğu için saygıyla davranılması gereken bir bitkidir. Zeytin ağacına baktığımda aklıma ilk gelen sembol, barış ve uyumdur. Zeytin dallarının rüzgârda sakin, yumuşak salınması huzuru getirir kalbinize. Barış ve uyumu hala aradığımız modern dünyamızda bugün de varlığını sürdürüyor. Güç ve dayanıklılık da zeytin ağacının sembolüne derinden kök salmıştır. Bu dayanıklı ağaç; sert hava koşullarına, kötü toprağa ve hatta yangınlara dayanabilir ve her seferinde daha güçlü bir şekilde ortaya çıkar. Güçleri sessiz, boyun eğmez azmin kanıtıdır.

Ne zaman dimdik duran, bir fırtınaya göğüs geren bir zeytin ağacı görsem; zorluklara göğüs geren, gelişmek için kendi insani kapasitesini artıran yanımızı düşünürüm. Zeytin ağacı uzun ömürleriyle ünlüdür. Sevgiyle bakılan zeytin ağaçlarının yüzlerce yıl hatta binlerce yıl yaşadığı bilinmektedir. Güney Yunanistan’da üç bin yaşını aşmış olduğu tahmin edilen birkaç ağaç vardır. Bunun en etkileyici örneklerinden biri, Girit adasında, bugün “Ano Vouves” adıyla anılan köydeki dünyanın en yaşlı zeytin ağacıdır. 3000 yıl önce ekilmiş bu ağaç, hala yüksek kalitede meyve veriyor. [1]

Zeytin ağacının Akdeniz halkları için ne zaman vazgeçilmez hale geldiğini anlamak için binlerce yıl öncesine doğru bir yolculuk yapmak, bu özel bitkinin kökenini anlamaya çalışmak gerekiyor. Milattan Önce 2500’de Hammurabi’nin Babil Kanununda zeytinyağı üretimi ve ticareti düzenlenirken, Milattan Önce 1300 civarında firavunların mezarlarını zeytin dalları süslerdi. Bugün bildiğimiz zeytin ağaçlarının ilk ekiminin yaklaşık altı ila yedi bin yıl önce Orta Doğu’nun eski İran ve Mezopotamya’ya tekabül eden bir bölgesinde başladığına inanılıyor. Burada yabani zeytin ağacı evcilleştirildi ve ilk kez yağı üretildi. Tunç Çağı’ndan itibaren bu değerli madde tüccarlar sayesinde Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Yunanistan ve İtalya arasında hızla yayıldı ve zamanla artan bir sosyoekonomik değer kazandı. Zeytin yetiştiriciliği, ilk kez Milattan Önce 4000 yıllarında Anadolu’da başlamış, buradan Akdeniz’in diğer ülkelerine yayılmıştır. Anadolu’dan getirtilen fideler Girit Adası’na dikildi. Bu ada 3000 yıl boyunca zeytin ağacı kültürünün tüm Akdeniz’e yayılması için büyük rol oynadı.

Dinler tarihine bakacak olursak Hristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudilerin ortak bir zeytin kültürü bulunmaktadır. Tüm bu dinler, kutsal kitaplarında sağlıklı yaşamanın, barışın ve dünyaya ışık tutmanın yollarından örnekler vermiştir.  İncil’de Nuh Tufan’ından ve zeytin dalından bahsedilir. Hz. Nuh, korkunç tufanların ardından gemisinde kırk gün kırk gece geçirir, su sakinleşince bir güvercin gönderir ve güvercin zeytin dalı ile geri döner. Bu işaretle yeniden kara olduğunu anlar. Güvercin ve zeytin dalı, umudun simgesi olur. İnsanlık için yeni bir başlangıç başlar. “Zeytin dalı uzatmak” tabiri de buradan geliyor.

Zeytin ağacı Yahudilikte ışığı simgeler. Kudüs’teki eski tapınakta bulunan yedi kollu bir şamdan olan Menora’yı [2] yakmak için zeytinyağı kullanılmasında kendini gösterir. En saf zeytinyağının yaktığı Menora’dan çıkan ışık, Tanrı’nın sonsuz ışığını simgelediğine inanılır. Kutsal kitap Kuranı Kerim’de zeytin ağacı ve meyvesinden defalarca bahsedilir. Müminin Süresi’nde zeytin, Allah’ın insanlar için yarattığı nimetler arasında sayılmaktadır. Bunu zeytin ağacının hem fiziksel hem de ruhsal olarak beslenme ve rızıktaki rolünün bir kantı olarak görüyorum. Tin Süresi’nde Sina Dağı’ndan söz edilir. Ayette; “İncire ve zeytine andolsun ki / yemin olsun ki!” denilmektedir. Nur Suresi 35. ayette zeytin ağacı, açıkça kutlu / mübarek bir ağaç olarak niteleniyor. Yani bir nevi Kur’an-ı kerim bu ağacı kutsal ilan ediyor.

Ne dersiniz, tıpkı zeytinin bize ışık vermesi gibi, biz de bunu çevremizdekiler için yapabiliriz miyiz? Etrafımızdaki bitkilere ve onların nimetlerine uyum sağladığımızda, kendi ruhumuzun ışıltısını algılar ve başkalarıyla paylaşırız. Belki de içinde bulunduğumuz iklimde biraz durup zeytinden ders almalıyız. zeytin. Zeytin ağacının eskimişliği, kutsallığı, her eski uygarlığın zeytin ağacının kökenine ait bir hikâyesinin olması, Hz. Nuh Peygamberin tufanın bitip bitmediğini anlamak için gönderdiği beyaz güvercinin ağzında yeşil bir zeytin dalıyla geri dönmesi… Zeytine dair bu olağanüstü yaşanmışlıklar, yaz kış gümüşi yeşil yapraklarını koruyarak yüzlerce yıl yaşayan bu ölmez ağacı düşündüğünde, zeytine verdiği değeri ve kutsallığı artırıyor zihninde ve yüreğinde.

Köyün patikalı sokaklarında dolaşırken artık bir yaşanmışlığın kalmadığı evlere baktıkça buralardan göçüp gitmiş insanların hayallerini, ümitlerini, zevklerini, inançlarını düşünmeye başladı. Apostolos’un evi, Papaz’ın Evi, Yılanlı Ev ve Aynalı Ev. Geçmişe dair izler, yok olmaya yüz tutmuştur bu evlerde. Evlerin görüntüsü, sesi soluğu kesilmiş bir ihtiyarı andırıyordu. Artık bize gülümsemeyen bu evlerin arasında dipdiri ve asil duran zeytin ağaçları geleceğe umutla bakmasını sağlıyordu. Hem geçmişten izler bırakan hem de geleceğe hazırlayan zeytin ağacının ölümsüzlüğü, kutsallığı ruhunu dinlendiriyor ve yüzünü gülümsetiyordu. Tıpkı Nazım Hikmet’in dediği gibi;

Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin.
Hem de öyle çocuklara kalır falan diye değil,
Ölmekten korktuğun halde, ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yanı ağır bastığından
Yüzyıllar geçecekti, insanlar değişecek, mimariler değişecek, yaşamlar değişecek; zeytin ağacı ile birlikte zeytinle dostluğu olan insanların ruhu da hala yaşamaya devam edecekti. 

Elif Mert

Kaynakça: [1] Ertuğrul, E. (2018, Mayıs 18). https://arkeofili.com.
[2] Menora ya da Menorah, Kudüs Tapınağı’nda ve Çadır Tapınak’ta (Mişkan) (İbranice zeytinyağı ile yakılan Yedi Kollu Şamdan. Yahudilerin en eski sembollerinden biridir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir