Köydeki Şehir Kitapları -3-

Bu dünya yılandır, dünyayı isteyen yılan avcısı / Yılan, yılan avcısını yok eder.

Şirazlı Sa’dî’nin Gülistan’ı asırlar boyunca elden düşmedi. Şu anda Türkiye’mizde çok sayıda Türkçe çevirisi, kitapevlerinde okuyucularla buluşmaktadır. Osmanlı döneminde Gülistan ayrıca okullara ders kitabı olarak girmiş, Farsça öğrenecekler için okuma kitabı gibi çeşitli usullerle izahlı hâle getirilmişti. Bugün Türkçe çevirisi küçük boy, iki yüz sayfa kadar iken, 1874 yılında İstanbul’da basılan Sûdî Efendi şerhi büyük boy, 512 sayfadır. Kelime, cümle ve mana açısından anlatılacak ne kadar çok şey varmış Gülistan kitabında!

Bir tabak gül ne işine yarar? Benim Gülistan’ımdan bir yaprak götür.
Bahçe gülü beş altı gün kalır, bu Gülistan’sa, daima güzeldir.

Gülistan’ın okul macerasını merhum Mehmet Âkif’in 25 Kasım 1336/1920 tarihli Sırât-ı Müstakîm’deki “Sa’dî” başlıklı yazısından takip edelim:

Biz de mektep programındaki kitaplar meyanında Gülistan’ı -beşinci bab müstesna olmak şartıyla- bab bab okumuş, ezber etmiş idik. Artık Sa’dî’nin yaşını başını almış adamlar için yazdığı o muazzam eserden, sekiz dokuz yaşındaki çocukların ne kadar zevk alabileceğini söylemeye hacet yoktur. Her hikâyeyi okur; evvela kırık manasını verir, sonra tahlîl-i sarfîsini, nahvîsini yapar; daha sonra mefhumunu su gibi söylerdik. Lakin kıssadan hiçbir hisse çıkaramadığımız gibi, hiçbir keyif de duymazdık…

İdâdî tahsilini bitirdikten sonra, Gülistan’dan ezberimde kalan bazı hikâyeleri, beyitleri hatırlamaya, hatırladıkça o zamana kadar yabancısı bulunduğum bir neşveyi duymaya başladım. Üç beş sen daha geçince, eserin büyüklüğünü hakkıyla takdir eder oldum.

Anlaşılıyor ki sekiz dokuz yaşındaki çocuklara hem kelime ve cümle yapılarıyla Farsça öğretmek hem de hikmetli sözlerden kulaklarına su kaçırmak istemişlerdi o çağlarda. Ancak Âkif, hikmetli sözlerle o günün lise seviyesindeki tahsilinden sonra buluşabildiğini yazmaktadır.

Baharistan (yazılışı: 1478), Sa’dî’nin anılan kitabı örnek alınarak yazılan birçok eserden biridir. Molla Cami (1438-1492), ondan iki yüz yirmi yıl sonra bugünkü Afganistan’ın Herat şehrinde yine hikmetli ve düşündürücü bir kitap kaleme almak istemiş, diğer bir arzusu oğlu Ziyâeddîn Yûsuf’un Arapça öğrenirken dinlenmek için bu kitaba sarılmasıydı. Sultan Hüseyin Baykara (1438-1506) ile bilge ve devlet adamı Ali Şîr Nevâî (1441-1501) de galiba bu kitabı ilk okuyanlardandı. Zira Abdurrahman-ı Câmî onların hocası ve sevip hürmet ettikleriydi.

Anadolu’da Of’un Halman/Saraçlı köyünde raftaki kitaplardan biri serlavhada, “Hâzâ Kitâbu Bahâristân-i Câmî (Bu, Câmî’nin Bahâristân kitabıdır)” diye varlığını ilan etmekteydi. Elyazması kitabın sonundaki kayıt, ilk sahibinden haber veriyordu: “Bahr-i sefîd adalarından Bozcaada’da kadılıkla meşgul günahkar ve fakir Abdullah’ın eliyle yazılması son buldu.” ve akabinde istinsah/elle çoğaltılma tarihi mevcut: “15 Rebiulevvel 1071 (18 Kasım 1660).

Kadı Efendi güzel yazısıyla küçük boyda, 95 yapraklık (190 sayfalık) bir Baharistan yazma nüshasının sahibi olmuştu böylece. Uzun yıllar boyunca bu yazma kitap nerelerde gezindi ve sonunda Of’un sahilden on kilometre içeride kalan bir köyüne nasıl sığındı? Artık tarihe gömülü olan bir evin rafından göçüp 363. yılında Ankara’da yolculuğuna devam etmektedir.

Merhum Câmî, Baharistan’da anlatıyor:

Karanlık bir gecede kör bir kişi elinde kandil ve omzunda testi yolda yürüyordu. Bir densiz kişi, ona yaklaştı ve “Ey cahil! Sana göre, gece gündüz aynıdır. Aydınlık ve karalık senin gözünde beraberdir. Bu kandilin ne faydası var?” dedi. Kör kişi güldü ve “Bu kandil kendim için değildir; bana çarpıp testimi kırmasınlar diye senin gibi akılsız ve gönül gözü körler içindir.” dedi.

Cahilin hâlini, cahilden daha iyi kimse bilmez, ilimde Ebû Alî-i Sînâ’dan üstün olsa da.
Ey görmekten söz eden kişi! Kör kişiyi kınama. Çünkü kör kişi kendi işinde görücüdür.

Fıkralarla da süslenen Baharistan, kısaca hikmetli sözler ve hikayelerle doludur. Sekiz ana bölümden oluşan değerli küçücük kitapta bir ana başlık, “Yönetim usulleri ve idarecilerin davranışları” olurken bir diğeri, “Cömertlik ve cömertler” şeklindedir. Devlet ve toplum hep layık olduğu yerde bulunsun ve insanlık payidar kalsın diyedir arzular.

Söz değerlidir, kısa ve öz olmalıdır. İnançlı insanları uyaran ve ürperten bir hakikati, sözcüklere şöyle döküyor Molla Câmî:

Bil ki, ülkeyi korumada etkili olan şey, adalet ve insaftır ne küfürdür ve ne de din.
Dünyanın düzeni için dinsizin adaleti, dindar padişahın zulmünden daha iyidir.

Büyüklerimizin, dedelerimizin bilgi, tecrübe ve kitaba olan alakasına bir örnektir Baharistan kitabı, zira tarihte ilk baskıları İstanbul’da yapılan nice Arapça ve Farsça kitaplardan biridir. Tespite göre Baharistan, ilk defa Mehmed Şâkir’in Hediyyetü’l-irfân adlı şerhiyle birlikte İstanbul’da basılmıştır (Evâyil-i Receb 1252/Ekim 1836). Günümüzdeki Türkçe çevirisi küçük boy, 160 sayfa kadar olan kitap, merhum Mehmed Şâkir Efendinin izahlarıyla orta boy büyüklükte 607 sayfaya ulaşmıştır. Kimdir Câmî, kitabı hangi değerdedir? Mehmed Şâkir Efendi duyuruyor günümüze:

“Hazret-i Mevlânâ Câmî Revveha Allahu ruhahu’s-sâmî (Allah yüce ruhuna huzur versin) hazretlerinin Bahâristân nâmı ile mevsûm kitâbı ve nüket ve nesâyih-i müstetâbı hakkâ bir dürr-i girânmâye ve bîbahâ ve bir bahr-i ma’ânî-i bî intihâdır.”

Yani, “Câmî hazretlerinin Baharistan adlı kitabı, güzel nükteleri ve öğütleri, gerçekten kıymet biçilemez değerli bir inci ve sonsuz manalar denizidir”. Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid tarafından hediyelerle İstanbul’a davet edilen, mektuplar yazılan Câmî ve eserleri Anadolu’da böyle değer ve yer bulmuştur. Câmî anılan sultanları, yazdığı satırlarda ve dizelerde hayırla ve dualarla kayda geçirmiştir.

Karadeniz’in köyündeki basılı Şerh-i Bahâristân kitabının ilk boş sayfasına çıkarılan Arap harfli Türk alfabesiyle bir not ve sayfa numarası: “Dünya yılandır, tâlibi yılan tutucudur. Er geç intikam alır 466.”. Kaydedilen sayfada ilgili beyit, beytin anlamı ve yorumu şu şekildedir:

Mârest în cihân u cihâncûy mârgîr
Vez mârgîr mâr ber âred demâr

(Mahsûl-i beyt) Bu cihan yılandır ve tâlib-i dünyâ yılan tutucudur. Yılan tutucudan bazı kere yılan, intikâmın çıkarır ya’ni cihân dâimâ halkı zehr-i gam ile dilhasta etmede yılan gibidir ve anın tâlibi mârgîrdir. Hezâr vâkı’ olur ki mârgîrden mâr intikamın aldığı gibi âlem dahi tâlibini gam ve endûh ile helâk eder.” Daha sade ve hissedilir bir ifade içinde bir önceki beyitle birlikte tekrar edersek,

Dünya seni aziz yaptı diye gururlanma. Ey kişi! Nice azizi, dünya çabucak değersiz kıldı.

Bu dünya yılandır, dünyayı isteyen yılan avcısı. Yılan, yılan avcısını yok eder.

İlk ya da son söz yine Baharistan’dan olmalıdır:

Tanıdığının bir ayıbını görünce yabancılara söylememen daha iyidir.

Çünkü sonu düşünenlerin usulüne göre ayıp örtmek, ayıp aramaktan daha iyidir.

Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir