20. Asrın İlk Yarısında Köyde Tahsil -4-

Herkes suratını kendi malı zannediyor, bunu kim çizdi?

1914 yılı salnamesine/yıllığına göre Of kazasında 69 medrese vardır, talebe sayısı ise 1500 civarındadır. Bir başka araştırmacıya göre üç dört bin civarındadır bu rakam. Of, 1948’e kadar Çaykara, 1990’a kadar Hayrat ve Dernekpazarı ilçelerinin de adıydı, yani büyük bir alana sahipti. Bir fikir verecek olursa, Trabzon bölgesindeki medreselerin ve öğrencilerin yarıya yakını Of ilçesine aitti. Araştırmacıları takdirle anmak gerekir.

Anılan yıllığa göre, bu yazılarda adı geçen köylerden Çıfaruksa/Uğurlu köyü 57 öğrenci, Halman/Saraçlı köyü 13 öğrenci barındıran medreselere sahipti. Savaş ve işgalle geçen yıllardan sonra 1924’te bu medreselerin kapatılmasına rağmen Halman köyündeki tahta medrese binası, yanındaki tahta camiyle birlikte 1970 yılına kadar ayakta kalabilmişti, altı veya sekiz odalı yapının bir iki odası hâlâ kullanılıyordu….Yeni kanunlara uygun eğitim veren mektep, Çıfaruksa köyündeydi. 1940 yılı civarında Halman köyünden bu mektebe gidenlerden biri de Hafız Ali Necati’ydi. Babası 1943 yılının 4 Nisan günü en yeni usul mektebe, Beşikdüzü Köy Enstitüsü’ne kaydını yaptırdığında heybesindeki bilgilerle birlikte 16-17 yaşlarına ulaşmıştı. Modern yüzlü okulun yeni öğrencisine babanın yaptığı şu tembih/uyarı hayret vericidir:  Vakfıkebir Müftüsü Abdülvahhap Efendi’ye de ayrıca bir mektup yazacağım ve bununla sana göndereceğim. Bir tatil günü git, kendini bul ve hürmet ve tazimle elini öperek mektubu ver ve fırsat buldukça onu ziyarete devam et. Merhum Hacı Ferşat Efendi gibi büyük bir zattır ve ondan manen istifadeye çalış ki bu, senin için en mühim bir fırsattır. Hattâ mümkün görürsen, haftada bir defa dahi olsa burada devam etmekte olduğun dersi bıraktığın yerden takip etmeğe başla (Mektubun tarihi: 26/4/1943).    Köy Enstitüsüne gönderilen gencin, Arapça ve dinî derslerdeki başarısı köydeki hocalarının dikkatini çekmiş ve yeni okul fikrine dedesi ile annesi gibi karşı çıkmışlardı, ancak kader yazılıdır. Babanın da aslında bu yoldan vazgeçmek istemediği anlaşılıyor. Zira oğlunun derslerde vardığı seviyeyi düşünerek onu Müftü Efendiye talebe olmaya layık görüyordu…..Müftü Abdülvehhab Efendi (Abdulvahap Eren: 1891-7 Mart 1963) 1934-1960 yıllarında 26 yıl Vakfıkebir Müftülüğü görevinde bulunmuş saygı duyulan önemli bir zattır.

Müderris Hacı Ferşad Efendi (1866-1 Temmuz 1930, Of/Çaykara) hakkında menkıbe türünde olaylar anlatılmaktadır. Örnek olarak şapka kanunu hakkında bir görüşmesi kayıtlarda vardır: Atatürk masadaki şapkayı Ferşad Efendi’nin başına koyar ve sorar, “Hocam sen şimdi gavur mu oldun?” Cevap, “Hayır.” Sonrasında şapkayı kendi başına koyar ve sorar, “Peki, ben gavur oldum mu?” Bu defa cevap farklıdır, baş hareketiyle “Evet” yönündedir. Bunun üzerine Atatürk, “Nasıl olur! Bir serpuşun/şapkanın şer’î hükmü bir baştan diğerine değişir mi?” Ferşad Efendi izah eder: “Çünkü ben sizin emrinizle bu şapkayı giymiştim. Siz ise kendi iradenizle onu başınıza koydunuz.” İrade ve temyiz sorumluluğu hakkında açıklamada bulunmuş olur Hoca Efendi. Onun bu davranışıyla ilgili bilgi şöyledir: Şapka giymenin İslâm’da yeri olmadığını söylerdi, ancak ululemre/devlet reisine itaat olunduğu için halkın dinen mesul olamayacağını düşünürdü. Mustafa Kemal Paşa kendisine maaş bağlatmak istediğinde cevabı, “Beni talebelerimden ayırmayın, böylece bana en büyük maaşı bağlamış olursun.” şeklindedir. ..Aynı zaman diliminde iki farklı dünyada yaşamaktadır artık Köy Enstitülü genç. Babasına mektupla okulla ilgili sıkıntılı, hatta ürkütücü bir durumu anlatır. Zira namaz kılarken görülmüş ve uyarılmıştır hafız genç. Konu babanın mektubunda üslup dersine vesile olur âdeta:Namaz hakkında sana söz söyleyen öğretmen bu sözünü tekrar ederse ismini bana bildir ve sen bu sözlere kulak verme, namazına daha dikkatle sarıl. Böyle bir şey diyene: “Ben buraya okuyup millete ve yurda faydalı olacak bir hâle gelmek için geldim, dinimi bırakmak için değil. Kimse kimsenin dinine karışamaz, benden yalnız iş, ders, vazife isteyin ve hürmet bekleyin…” gibi sözlerle cevap vermekle iktifa et. Fakat kafa tutarcasına değil de edep ve nezaket dairesinde cevap ver, söylerken kaşlarını çatıp suratını asma, mümkün olduğu kadar yumuşak bir dil kullanmak suretiyle karşındaki üzerinde iyi bir tesir bırakmağa çalış, hiddet ve şiddetini celbetme. Kim ne derse desin, sen namazını bir vakit bile ihmal etme. Maddeten ve manen, zahiren ve batınen yetişmen için her şeyi düşünüyorum. Mektepteki diğer arkadaşlarının birçok zayıf ve noksan taraflarını görebilirsin, onların o hallerine göz yumup geç, her adımını atarken, her sözünü söylerken edep ahlâka uygun olup olmadığını düşün. Şimdilik bu kadar. Gözlerinden öper, başarılar dilerim. 26/4/943 Baban

Köy Enstitüsü’nün şartları ve düzeni bu gence göre çok farklıdır. Bu okullar hakkında farklı görüşte olanların anıları ve yazdıkları yeterli bilgiler vermektedir. Yılların Ali Necati için tavsiyelere uygun şekilde geçtiği anlaşılmaktadır. Çünkü Of’ta dava vekilliği yapan babanın daktiloda yeni harflerle yazdığı mektuplardaki sabır, tahammül, gayret ve başarı telkinlerini oğlu hürmetle karşılıyordu. İki örnek:

Palto ve kazak gibi kışlık ihtiyaçlarını düşündüm ve alıp göndermeğe de karar verdim. Lâkin bu çağında seni soğuktan yılgın görmek ve şimdiden paltolara sarılmağa alıştırmak bana hoş gelmediğinden vazgeçtim ve işte mevsim de geçti.

“Günlük istihkakınız bir zeytin tanesine indirilse dahi diploma alıncaya kadar mektepten ayrılmamak ilk ve son şarttır. Hiçbir mazeret ve bahane, okumana mani teşkil edemez. Ona göre çalışmalı ve dayanmağa karar vermelisin. Şimdilik işte bu kadar.

Benzer bir mektuba oğlunun eski harflerle düştüğü bir not: “Bu mektubu tekrarlarca okudum ve kulağıma küpe olmuştur.

Öğrenci Ali Necati bu yıllarda ve bu şartlar altında, kendisini köyde on yaşında hafız yapan dedesi Topal Hafız’la onun okuyup yazdığı yazıyla mektuplaşıyordu. Sevineceği şeyler yazıyordu dedesine:

Dedeciğim Akçaabatlı bir arkadaşımla okuldan çıkıp ırmak kenarında abdest alıp fındıklıkta namaz kılıyoruz… Kur’ân’ımı çarşıda bir bakkala bıraktım, hafta sonları çıkıyor, Kur’ân’ımı alıp fındıklıkta ezberimi tekrarlıyorum.

Öğrenme ve bilgi kazanma arzusu hep devam eden, bir müddet öğretmen, daha sonra müfettiş diye anılan Ali Necati, artık bu dünyadan göçme vakti geldiği 1978 yılının gecelerinde hafız dedesiyle rüyalarda görüşüyor, çağrısını ailesine anlatıyordu.

Öğretmenin not defterinden birkaç söz: Aksiyon: Fikri işe tahvil etmektir. Her an aksiyon.

Herkes suratını kendi malı zannediyor, bunu kim çizdi? / Türk, Müslüman olduktan sonra Türk’tür.

Öğrencilerine öğrenme hevesi aşılayamayan bir öğretmen soğuk demir dövüyor gibidir. Horace Mann

Eğitimin sırrı öğrencilere saygı beslemektir. Emerson

Okul, bilgi konusunda yalnız yol gösterebilir, öğrenmeyi sevmeyi çocuğa telkin eder. Çocuk bu sevgiyi hayatı boyunca devam ettirirse, okul başarılı insan yetiştirmiş sayılır.

Prof. Dr. Adnan KARAİSMAİLOĞLU

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir