Edebiyatımızın Velût Kalemi Sevgili Tanpınar,
Sana bu içli ve sitemli satırları Karadeniz’in kıyıcığından, yeşille mavinin koyun koyuna olduğu bir şehirden, şirin Trabzon’dan yazıyorum. Sen ki 61 yıllık kısa ama bereketli ömrünle bu şehrin ruhunu çağrıştırırsın. Eserlerini defaatle okusam da, oldum olası sitemim var sana. “Neden?” deme bana. İnsan, sözlerin şaha kalktığı “Beş Şehir” kitabında İstanbul’u, Ankara’yı, Bursa’yı, Konya’yı ve Erzurum’u yazar da Trabzon’u yazmaz mı? “Beş Şehir” yerine “Altı Şehir” olsaydı tılsım mı bozulurdu sanki ? Hem şayet yazsaydın, yazacağın altıncı şehir hangisi olurdu? Bunu ne kadar çok merak eder dururum. Fakat bu altıncı şehrin Trabzon olacağını da temenni ederim. Bu belki temenniden de öte isabetli bir tahmin olarak da nitelendirilebilir. Çünkü binlerce yıldır Karadeniz’le dostça hasbihâl eden, maviyle yeşilin büyük bir uzlaşıyla yan yana durduğu Trabzon’umuz buna fazlasıyla lâyıktır.
Edebiyatımızın Velût Kalemi Sevgili Tanpınar,
Sen şehir yazıları vadisinde apaydınlık bir yol açtın kalem erbabına. Senden sonra altıncı, yedinci, sekizinci şehirler yazılsa da hiçbiri “Beş Şehir”in gölgesinde kalmaktan kurtulamadı. Hiçbiri “Beş Şehir”in bir adım ötesine gidemedi. Sadece senden aldıkları ilhamla izini iz eylediler. Buna belki taklit de denebilir. Fakat taklitler hiçbir zaman aslını yüceltmekten öteye gidemedi. Taklitler aslının yerini tutamadı, onu tahtından edemedi.
Senin adeta bir kuyumcu titizliğiyle kaleme aldığın “Beş Şehir”i Türkiye’min en bahtiyar şehirleri addederim. O güzel şehirlerin fevkalâde güzelliklerini senin eşsiz kaleminden okudukça “Keşke içlerinde Trabzon’umuz da olsaydı.” der dururum. Âh üstadım âh, bizi niçin mahrum ettin söz şahikası olabilecek Trabzon şehrengizinden? Trabzon’un neyi eksikti sizi büyüleyen o beş bahtlı şehirden? Acep neyi eksikti? Aşk olsun sana üstadım!
Ne çok isterdim Trabzon’un o doyumsuz ve tarifi muhal güzelliklerini senin o şiir kokan kaleminden dinlemeyi. O kalem ki nice söz kaleleri inşa etmiştir gönül coğrafyasında. Trabzon, senin o efsunlu satırlarında ne kadar güzelleşirdi diye düşünüyorum da…
Edebiyatımızın Velût Kalemi Sevgili Tanpınar,
Aramızdan ayrılalı 61 sene geçmiş olsa da, geçen zaman senden hiçbir şey alıp götürememiş çok şükür. 61 değil, 161 sene de geçse zamanın hoyrat elleri senden hiçbir şey götüremeyecektir. Çünkü sen hiçbir zaman, geçici heveslerle çalakalem yazmadın. Yazdıklarınla hep kusursuzu aradın. Sözün bu kısmında dostun Hasan Âli Yücel’e yazdığın şu satırlar senin edebiyata ne büyük bir aşkla ve sadakatle bağlı olduğunu gösterir:
“Elimde bir romanla, şiirler var. Vakit daraldı, elli sekizimdeyim. Ölmeden şu şiirlerime bir çeki düzen verirsem çok mesut olacağım. O benim asıl makyajım, tıraşım, tuvaletim olacak. Gülünç bulma sakın bunları. Bir kere bir halt etmişim, angaje olmuşum. Ortaya bir isim atılmış, iddialara girişmişim. Geçen gün Boğaz’dayım. Aşık olduğum, yalnız gezdiğim günleri düşündüm. Ve kendi kendime ‘Ya Rabbim dedim, acaba genç bir âşık bir gün buralarda tıpkı benim on, on beş sene evvelki hâlimde dolaşırken benden bir mısra okuyacak mı?’ Ebediyet işte bu! Eğer böyle bir şey olursa vallahi mezarımda dönerim.”
Edebiyatımızın Velût Kalemi Sevgili Tanpınar,
Şayet yolun Trabzon’a düşseydi, denizin mavisi ve tabiatın yeşili seni senden almaya yeterdi. Bu esrik âlemde içmeden sarhoş olurdun besbelli. Bu şehrin büyüleyici güzellikleri seni senden alıp hayal ufuklarına götürmeye yeterdi. Kalemin, mürekkebi şarap niyetine içerdi. Kudretli kaleminle Trabzon’un saklı güzelliklerini çağlar ötesine taşırdın. Belki de bir söz abidesi olan “Bursa’da Zaman” şiirin gibi “Trabzon’da Zaman” diye bir şiir de yazardın.
Keşke sen de Necip Fazıl gibi ulu şehzadeler şehri olan Trabzon’un sert havasını ve mert insanını yerinde görebilseydin. İçine akıttığın gözyaşların o kıldan ince kılıçtan keskin yağmurlara karışsaydı. Belki toprağa ateşin buselerini konduran bu yağmur damlaları, içindeki yangınları söndürmeye yeterdi. Ateşin gözyaşların coşkun akan derelere karışırdı. Güz rüzgârının o haşin parmakları dağınık saçlarını tarardı. Camlara vuran yağmur damlalarının sesi, yürek sesine karışırdı. Fırtınalar gören yüreğin hayata dair iştiyakla dolardı.
M. Nihat Malkoç