Kadıköy’ün en çok yaşanmak istenilen huzurlu semti Erenköy, herkesin hayalini kurduğu, nezih bir mekânın ruhuna sahip. Geniş ağaçlı yollarında kuş seslerinin dinmediği, evlere huzuru veren nağmelerin ardı kesilmediği için huzurun semtidir burası. Kâşâneler Sokağının geniş balkonlu evleri bir bir yenilense bile kuşlar tüneyecek pervazlar bulabildiği için şükrederim. Artık balkonları olmayan evlerin zeminden tavana kadar geniş camlardan yapılması üzüntü verici, gördüğüm sokaklara pervazlı Fransız Balkonlar açılıyor. Kuş konacak kadar pervazlar olmasına seviniyorum. İskemle sığmadığından, kendim oturamadığım için hayıflansam da kuşlar adına umutluyum.
İstanbul’a duyulan sevgi umudun ta kendisidir. Yaşanmışlıklarıyla ve insanı sessizliğe çeken mekânlarının varlığıyla… Belki de bu kadar gürültü ve keşmekeş arasında aranılanın sessizlik ve dinginlik olması hasebiyle, ikisini bir arada sunması dolayısıyla bu şehir, derinlerimize nüfuz etme gücünü kendinde buluyor. Çamlıklı, kuş sesli Erenköy sokaklarından Şerafettin Sokak’ta balkonlara açılan bir sokaktı. Kadıköy’ün her semti gibi Erenköy ile evimin huzurunu hissettiğim doğup büyüdüğüm memleketim hissine kapıldığım ve öyle yaşıyor olduğum gerçeğine dünden razıyım. İyi ki nefesim İstanbul’u soluyor iyi ki gün yapraklarımın güncesi Kadıköy’e dökülüyor. Artık kabul etmiş durumdayım. Burası benim ruhumla özdeşleştiğim bir şehir.
Erenköy’ün bahçeleri yerini Fransız balkonlarına bırakmış olsa da kuşların huzuru hala sürmektedir. Kederleri öğütür ve ben bir kış günü tarçın serpilmiş salep tadında kalmış bahçelere bir yazı yazıyorum. Tarçın kokan, Fransız balkonlu, bugünkü Erenköy, eski Erenköy’ün bir sayfiyesiydi.
14. Yüzyılda 1331’de Bizans İmparatoru III. Andronikos’u yenen Orhan Gazi, bu bölgeye Konuralp’in savaşçı dervişlerinden Geyikli Baba’nın Müritleri Gözcü Baba, Eren Baba, Kartal Baba ve Sarı Gazi’nin Efradını yerleştirdi. Bu alp erenler, zamanla yerleştikleri semtlere; Göztepe, Erenköy, Kartal ve Sarıgazi’ye adlarını verdiler. Erenköy adına kayıtlarda ilk defa 1465’ten sonra rastlanmaktadır. Eren Baba’nın yerleştiği ve kayıtlara geçen bu ilk yerleşim alanı, denizden uzak, bugünkü İçerenköy’ün bulunduğu yerdedir. Eren Baba Türbesi yakın tarihe kadar Erenköy İstasyonu çevresinde bulunduğu lakin bugün itibariyle kaybolmuştur. Bugünkü Erenköy, 18. Yüzyıla kadar içerideki asıl Erenköy’ün bağlıkları durumundadır. İlk kurulan köy dururken, Eren Baba’nın bu bağlıklara getirilip gömülmüş olması, şaşırtıcıdır. Erenköy’ün banilerinin bugünkü Erenköy’den daha içerideki İçerenköy’de yaşamış ve oraya defnedilmiş olması en olasıdır.
Bugünkü Erenköy
18. yüzyılda varlıklı Rumlar Erenköy’ün deniz tarafındaki geniş bağlıklara yerleşince bugünkü Erenköy’ün temelleri atıldı. 19. yüzyılda yüksek sınıftan devletin ileri gelenlerinin köşkleriyle birlikte bir mahalle halini alır. Erenköy, özellikle beyaza boyalı köşkleriyle tanınan bir semt olur. Bu dönemlerde Erenköy bağlarının “pembe çavuş ve al pehlivan” üzümleri ile meşhurdur. Daha önceleri bu bölgede bulunmayan çam ağaçları dikmek 19. yüzyıl sonu köşkleriyle birlikte ortaya çıkan bir modadır. Erenköy, 20. yüzyılın ilk yarısı itibariyle artık beyaz köşkler ve çamlar semtidir.
1929’da geçen sert kış, bahçeleri, çamları, sokakları, Bağdat Caddesi’ni bembeyaz kuşatan kar ve beyaz köşkler hayal ötesi bir huzurun temsili gibidir. Erenköy’ün nitelikli, kişilikli özelliğiyle kimliğiyle sayfiye özelliği 1960’lara değin korumuş ve 1950’lere dönük hatıralarında semtin otantik olduğu görülür.
Erenköy’ün 20. yüzyıldaki asıl dönüşümü, pek çok Kadıköy semti gibi 1960’ların sonuna doğru olmuştur. Artık köşkler yerini apartmanlara bırakmıştır. Bu yapılar yapılırken köşkler ve çamlar olabildiğince korunmuştu. Kadıköy’ün bugün için ağaç yaşı ortalamasının en yüksek olduğu semtin çınarları kuşlara kalmıştır. Birbirine benzemeyen köşkleriyle sahip olduğu estetiğiyle kendine özgü apartmanlar ile birbirinden ayrı oldukları halde uyumun görsel hali gibidir. Geçmiş, günümüz ve doğa ortaya koyduğu modernlik algısına örnektir.
Zamanla Dönüşen Mekân
Birbirinin benzeri apartmanlar ile dönüşümde uyumu özen gösterildiği görülmektedir bu semtte. Sadece koyu rengin verildiği yapıların Erenköy sokaklarını gölgeleriyle karartmaktadırlar. Erenköy’e mührünü vurmuş iki Osmanlı bürokratı vardır, ikisi de adlarına birer cami yaptırmışlar. Galip Paşa, 1828 ile 1903 yılları arasında yaşamış Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid devrinin iz bırakan vezirlerindendir. Maliyeden yetişerek sayıştay başkanlığı ve maliye müsteşarlığından sonra 1871 maliye nazırı olmuştur. Galip Paşa Camii’nin yapımındaki kitabesine göre 1899’de yapıldığı kaydedilir. Huzur yayan mimariye sahiptir. Bibloyu andıran minare, yumurta frizinin kullanılması, Yunan sanatından alındığı gözlenir. Taş merdivenle bahçesine inilir. Hala ağaçlarından kalanlar vardı. Kubbe pandantifler ve bütün duvarlar pencerelerin altına kadar yeşil, pembe, mavi ve bej tonlarda, bitki motifli kalem işleriyle kaplanmıştır. Mimber ve vaaz kürsüsü ahşaptır. Mimberin soğan şeklindeki kubbesi ile minarenin ayaklığında üslubun uyumu görülür. Kadıköy’ün insana en fazla mutluluk ve iyimserlik verir.
Erenköy’ün ikinci camisinin banisi devlet adamı Mustafa Zihni Paşa, 1838 ile 1911 yılları arasında yaşamış. 1908 Meşrutiyetini izleyen yıllarda danıştay başkanlığı ve ayan meclisi üyeliğine getirilmiştir. Eşi Emine Nazire Hanım’la birlikte yaptırdıkları Zihni Paşa Camii’nin bahçesindeki hazirede metfundur. Cami taş ağırlıklı bir yapıdır. Minare de kesme taştan ve taş külahlıdır. Bu özellikleriyle yapılış tarihinden çok daha öncesi mimarisini andırır. Diğer camilerde görülmeyen İstanbul’un çarşılara yakın camileri gelir getirmesi düşüncesiyle çevresinde küçük dükkânlar inşa edilmiş. İç mekânında, kalem işi bezemeleri ve Hattat Sami’nin imzasını taşıyan yazıları süsler.
Şaşkınbakkal yolu üzerinde yer alan, tarihi bir camii izlenimi verse de niteliği olmayan yeni bir eser. Mihrimah Sultan Camii vardır. Cami, Kayserili Ali Osman Bey tarafından 1986’da Mihrimah Sultan Vakfı’nın arazisi üzerine yapıldığı için bu adı almış.
Caddeler, Sokaklar ve Köşkler
Erenköy’ün ana damarı gibi olan Ethemefendi Caddesi, adını aldığı zat, 1829 ile 1904 yılları arasında yaşamıştır. Marangozculuk, Mühürcülük, Mimarlık ve Matbaacılık alanlarında başarı kaydetmiş ve kendisine Hazerfen unvanı verilmiş Ethem Efendi, şair ve sanatkâr kişiliğe sahiptir. Cadde üzerinde Eczacıbaşı Köşkü, Dr. Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Arboratoryum işleviyle donatılmıştır. Erenköy için en uygun ağacı saptamak adına burada türlü ağaçları inceleyen Dr. Ali Paşa, sonunda çam ağacı olduğu kararına varır. Diğer köşklerin bahçeleri bu köşkün bahçesinden ilhamla kurulunca Erenköy, kuş sesleriyle şenlenir. Köşk bugün Eczacıbaşıların mülküdür.
Ethemefendi Caddesi üzerinde Müfid Pazarcı Köşkü de vardı. Yüksek duvarlı köşk, 1900’de bir İtalyan mimara Romanya kerestesiyle yaptırılmış. Tavanların yüksekli saray ferahlığı hissettiriyor. Caddeden içeride olan bahçesi aynı ihtişama sahip. İkinci Orta Sokak’ın Ethemefendi Caddesiyle birleştiği yerde Miss Kate’in Evi vardı. Kate, Alman saray bahçıvanının kızıydı ve Erenköylülere kendisini Misket diye tanıtmıştır. Sevilen biriymiş. Demirlerle örülen dağ evi havasını alan ev korkulu Almanlara olan tedirginliğin izleri olarak Kate’in öldürülmesi ile kapatılır. Bir süre Nazım Hikmet’in eşi Piraye Hanım oturmuştur.
Ethemefendi’nin en güzel köşkü Sokullu Abdülkerim Paşa Köşkü’ydü. Binanın ilk katı kâgir diğer üç katı ahşaptır. Çift merdivenli bir katlarında dört, beş ve altı odanın baktığı geniş salonlu köşk çatı katı kırmızı mavi renklerle geometrik şekillerle süslenmiştir. İşlemeli kapı kulplu ve tırabzanlara renkli billur küreler konmuş. Kestane, ıhlamur ve çam ağaçlarla bahçe doluydu.
Bağdat Caddesi ve Ethemefendi Caddesi’nin birleştiği yerde ise Faruk Nafiz Çamlıbel’in halası Saide Hanım’ın Köşkü vardır. 1902’de yapılan köşk on iki odalıdır. Bu köşkte şairlerin toplandığı edebiyat meclisleri kurulurdu. Yusuf Paşa Köşkü, Ethemefendi Caddesi’ne açılan Kâşâneler Sokağındadır. İlk katı Marsilya tuğlalarından ikinci katı ahşaptandı. Bağdat Valisi Yusuf Paşa’ya ait köşk, Fransız mimarisiyle uyumlu 1890’larda yapılır. Kırmızı renkli yabani kiraz kerestesinden yapılan merdiveni vardı. Hamam, bakır borularla alttan ısıtılıyordu. Yaz kış ısısı on derece olan şarap mahzeni yapılmış.
Yanyalı yazar, romancı, dilci Şemsettin Sami’nin Köşkü, Erenköy’de Bağdat Caddesi Üzerinde Caddebostan İskelesine inen yerdeydi. Şemsettin Sami Köşk’ün tasarımıyla kendisi ilgilenmiştir. Köşkün görkemli taş yapısıyla Şemsettin Sami, Sultan II. Abdülhamit döneminde; köşkte zamanını bilimsel çalışmalarla geçirmiş. Sözlükler hazırlamış. Erenköy sahilinde yerini alan Kuleli Köşk ya da Mihran Efendi, ilk rotatif baskıyı getiren Kayserili Ermeni bir matbaacıdır. Peyam-ı Sabah gazetesinin başarılı sahibidir. Millî Mücadele yıllarında Kuvayi Milliye Alehtarı yazılar itibarını bitirir. Gözden düşer. Kulesiyle tanınan Köşk hala ayaktadır.
Kaynak:
Müfid Ekdal Kapalı Hayat Kutusu Kadıköy Konakları İstanbul Yapıkredi Yayınları 2004 Eczacıbaşı Köşkü (s.309), Pazarcı Köşkü (s.310), Sokullu Abdülkerim Köşkü (s.342), Yusuf Paşa Köşkü (s.320), Şemseddin Sami Bey Köşkü (s.324), Mihran Efendi Köşkü (s.306)
Reşad Ekrem Koçu Galip Paşa Camii İstanbul Ansiklopedisi c.XI İstanbul Koçu Yayınları 1958 (s.5976)
Adnan Giz Bir Zamanlar Kadıköy İletişim Yayınları 1998 Zihni Paşa Camii (s.129)
Tamer Kütükçü Kadıköy’ün Kitabı Ötüken 2014 Türk Erenköy’ü (s.205)
Ülker Gündoğdu