Erzurum -2-

Dağlar, suları tutmasa, karaları istila ederler. “Biz yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık? (Nebe Suresi; 6-7) Dağlar, aynı zamanda yerin kazığıdır.

Gizemli Yol: Eshab-ı Kiram’dan olan Abdurrahman Gazi’nin Palandöken Dağı eteklerindeki türbesine giderken, yolun sol tarafında bulunan 200 metrelik bölüm, gizemli yol olarak anılıyor. Kontağı kapatılan otomobillerin, kendiliğinden yokuş yukarı çıktığını görenler, gördükleri manzara karşısında şaşkınlıklarını gizleyemeyerek,bunu “Abdurrahman Gazi’nin kerameti” olarak yorumlarken, bilim adamları bunun tamamen bir göz yanılması olduğunu belirterek, yokuş yukarı gibi gözüken yolun aslında rampa aşağı olduğunu söylüyor.

Belediye tarafından konulan iki tabelanın ilkinde, ‘Gizemli yol başlangıcı’ yazarken, ikincisinde nasıl hareket edilmesi gerektiği anlatılıyor. Tabelada aracın durdurulması, vitesin boşa alınması ve ayağın frenden çekildikten sonra denemeye başlanması tavsiye ediliyor. Bizim servis aracı da bize bu anı yaşattı; bu konuda herhangi bir yorumum yok.                                       

23Ekim 2022: Bugün sempozyumu taçlandıracağız; Gezi zamanı. Erzurum’un üçü merkez olmak üzere, yirmi ilçesi var. Biz merkez ilçesinden biri olan Yakutiye’deyiz. Gidilecek yerleri öğrenince çok sevindim. Kırmızı Peri Bacalarına ve Tortum Şelalesi’ne kendi imkânlarımla gidemezdim.  Bir buçuk saatlik yolculuktan sonra, Narman Kırmızı Periler Diyarı’ na ulaştık. Her yıl burada, bölgenin ulusal sanatçılarının katılımlarıyla Peri Bacaları Şenlikleri düzenlenmekteymiş. Bu şenliklere katılmak isterdim. Yol üstünden kırmızı efsaneyi izlemek bize yetmedi; kıvrım kıvrım dar ve düzgün bir yoldan seyir tepesine vardık ve peri bacalarını kuş bakışı izledik. Bir de cam seyir tepesi varmış, vakitsizlikten oraya gidemedik.

Yakutiye’den bu noktaya gelinceye kadar yol boyu manzara muhteşemdi. Özellikle dağlar insanı büyülüyor. Toprak renginin her tonuyla boyanmış, bazı yerleri yeşil kadife görünümlü dağlar, insanı kendine çekiyor. Dağlar, suların mühendisidir, yer altı, yerüstü suları onlardan sorulur. Dağlar, suları tutmasa, karaları istila ederler. ‘Biz yeryüzünü bir döşek kılmadık mı?  Dağları da birer kazık?’ (Nebe Suresi;  6-7)  Dağlar, aynı zamanda yerin kazığıdır. Dünyanın efendisi olarak onun dengede kalmasını sağlarlar. Çobanlar, suları ve dünyayı tutan dağların kadirşinas efendisidir. Dağlar, çobansız düşünülemez. Bu mevsimde çoban göremedim ama var olduklarını biliyorum. Hele sonbaharın gelmesiyle elbisesini değiştirmiş ağaçlar yok mu; beni benden aldı. Masal diyarında gezen kahraman gibi hissettim kendimi.

Yollarda en çok satılan sebze, beyaz lahana. Ama bildiğiniz lahanalardan değil, neredeyse çapı bir metreye yakın. Lahana masalı yazmayı düşünüyorum. Ayrıca yol boyu gördüğümüz küçük derelerin bir kısmı yeşil, bir kısmı kırmızı akıyordu ve kıyılarında bulunan çalılıklar onların rengindeydi. Bunun nedeni yeraltı zenginliği; linyit, bakır, civa, maden kömürü, kurşun, çinko, perlit, krom, manganez, alçıtaşı ve kömür.

Seyir tepesinden geri dönerek, Cağ Kebabı yiyeceğimiz yere geldik. Amacım yediklerimizden bahsetmek değil elbette; ama bu kebap farklı ve buraya mahsus bir yiyecek.

Cağ Kebabı: Oğlak, kuzu etinden yapılan kebaptır. Geleneksel olarak Erzurum’un Oltu ilçesinde yapılan cağ kebabı, önceden terbiye edilmiş etin, yatık bir şişe geçirilip, odun ateşi üzerinde pişirilmesiyle hazırlanır. Cağ ya da bico adı verilen şişler kullanılarak servis yapıldığından bu adı almıştır.

Dağ manzaralı efsane yola devam ediyoruz; istikamet tortum şelalesini gösteriyor.

Tortum Şelalesi: Burası ayrı bir doğa harikası Tortum Gölü’nün kuzey kenarında, son kısmında Uzundere ilçesindedir. 1952-1960 yılları arasında hidroelektrik santrali yapılmış ve Türkiye’nin elektrik ihtiyacına katkıda bulunmaya başlamıştır.

1700’lü yılların ortalarında bugünkü Balıklı Köyü batısında bulunan bir dağın heyelan sonucu Tortum Çayı’nın önünü kapatmasıyla oluşmuş. Şelale, 22 metre genişliktedir, suyu 48 metre yükseklikten düşmektedir. Düşen sular, üstte gökkuşağı, altta koca bir dev kazanı meydana getirmektedir. Ayrıca bu göl doğal anıttır. Çevre halkı şelaleye “sudökülen” der.

Merdivenle şelalenin dibine kadar gitmeniz mümkün. Ben merdivenin cep bölümüne, yani izleme balkonuna kadar indim, fotoğraf çektim. Etrafı piknik alanı. Rivayete göre izleme merdivenlerini şelale tarafından inip, elektrik santrali tarafından çıkan kişilerde nefes darlığı ve kalp rahatsızlıkları görülmüyormuş. Keşke bu bilgiye önceden sahip olsaydım!..

Karadeniz bölgesindeyiz aslında. İstesek Artvin’e gidebilirdik, sınırına kadar geldik. Tortum tesislerinde tanıştığım biri, ‘bizim çobanlar, kavaldan çok tulum çalarlar’ dedi. Burada sürülerin  tulum sesinden hoşlandığını da böylece öğrenmiş oldum.

Tortum Gölü Efsanesi: Tortuma bağlı Uzundere Hars (Uludağ) köyünden bir çoban sürüsünü otlatırken, kulağına gaipten bir ses gelir.

— Geliremmmmmm…

Çoban şaşırır, sağına soluna bakar, hiç kimseyi göremez. Kendi kendine evham ettiğini sanır. Akşama kadar bekler ve köyüne döner. Ertesi gün, yine aynı yerde, aynı sesi işitir. Yine kimsecikler yoktur. Bu hadise üçüncü gün de tekrarlanınca, çoban köyün büyüklerine konuyu açar. İçlerinden güngörmüş yaşlı köylü çobana derki:

-Evladım, yarın da aynı sesi yine işitirsen, “Gel bakalım ne yapacaksın!” de bakalım ne olacak?

Dördüncü gün çoban, ihtiyar köylünün dediğini yapar. Sesi işitir işitmez başlar bağırmaya:

-Gel bakalım, gel bakalım, ne yapacaksın?

Çoban bu sözleri söyler söylemez, eteklerinde sürüsünü otardığı dağın yarısı kopar ve aşağıdan akmakta olan Tortum Çayı’nın önünü kapatır. Böylece bir tarafta göl meydana gelir, diğer tarafta kayalardan taşan su Tortum Şelalesini meydana getirir.

Uzun bir yol katettikten sonra Yakutiye’ye döndük ve programımız bitti. Vedalaştık.

Seher Keçe Türker

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir