Afrika denince aklımıza “çölde açlıktan ölmek üzere olan bir deri bir kemik çocuğun başında bekleyen aç kartal görüntüsü “ gelir. Oysa Afrika 50’den fazla ülkesi olan yaklaşık 1 milyar 500 bin insanın yaşadığı büyük bir kıtadır. Bu indirgemeci bakış açısını ve algıyı oluşturanlar yüzyıllardır kıtayı sömüren emperyalist güçlerdir. Bu mesajlarla şunu demek istiyorlar “bu kıtada hayat yok, sefillik diz boyu, biz bu ‘ilkel’ topluluklara medeniyet götürüyoruz.”
Zaman zaman Afrika ülke liderlerinden özellikle Fransa ve İngiliz emperyalizmine karşı isyan duygularını ifade eden konuşmalar dinliyoruz. En son Macron’un Kongo ziyaretinde Cumhurbaşkanı Flex Tsehisekedi “ Siz her zaman haklıymışsınız biz haksızmışız gibi ataerkil tondan konuşmayı sona erdirin, Fransafrik yok artık.” dese de Kongo’nunda içinde bulunduğu 14 Afrika ülkesi yılda 500 milyar dolar sömürge vergisini Fransa’ya ödemeye devam ediyor.
Bütün yeraltı ve yer üstü varlıkları sömürülen imajı ise “aç, yoksul ve ilkel” olarak dünyaya ilan edilen koca kıta giydirilmiş bu deli gömleğini çıkarmaya çalışıyor. Burada Türkiye’nin eşit, dengeli ve paylaşımcı yaklaşımları da takdir görüyor. Türkiye, Afrika ülkeleri ile son yıllarda diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkilerini yüksek seviyelere çıkardı. 2002’de 12 olan büyükelçilik sayısı 2022’de 44’e çıkmış bulunuyor…Türklerin Afrika ile ilişkileri çok eski zamanlara dayansa da en yoğun ilişki Osmanlı Devleti zamanında oldu. Genel bilinenin aksine Osmanlı Devleti kuzeyden güneye kıtanın yarısını yüzyıllarca yönetti. Sahra altı ve kıtanın güneyi ile olan ilişkiler sınırlı düzeyde kaldı. Kıtanın en ucu Güney Afrika’ya Âlim Ebu Bekir Efendi’nin gidişi de ilginç bir misal olması açısından önemlidir.
Güney Afrika Müslümanları
Güney Afrika’da Avrupalıların hikâyesi, 1650’li yıllarda Hollandalıların Ümit Burnu’ndan uzak Asya’ya giderken Doğu Hindistan Şirketi tarafından kurulan limanla başlar. 18.yüzyılda Hollandalılar Endonezya ve Madagaskar’dan köle olarak getirdikleri Müslümanları buraya yerleştirirler. Gelen Müslümanlar burada yaşayan yerlilerle evlenerek çoğalırlar. 19.yüzyılda bölgenin yönetimi İngilizlere geçer. İngilizler Hollandalılara oranla Müslümanlara daha ılımlı yaklaşırlar. Onlarda Hindistan’dan Müslümanları buraya getirirler. Köken olarak zenciler, Endonezyalılar, melezler ve beyazlardan oluşan mürekkep bir topluluk burada yaşamaktadır. Bu gün Güney Afrika nüfusunun yaklaşık yüzde 2’si Müslümandır.
Ebu Bekir Efendi
Güney Afrika’da yaşayan Müslümanlar kitap ve ilim sahiplerinin yetersizliği nedeniyle cahilleşmiş hurafeleri din edinmeye başlamışlardı. Bu nedenle aralarında ciddi sıkıntı ve çatışmalar yaşanıyordu. Burada yaşayan Müslümanlar meselelerinin çözümü için Osmanlı Devleti’nden âlim gönderilmesini için bölge valisine başvururlar. Vali Londra’dan yardım talep eder. İngilizlerin talebi Hariciye Nazırı Ali Paşa’ya ulaşır. Paşa bir âlim bulması için Cevdet Paşa’ya görev verir. Cevdet Paşa Erzurum Yakutiye Medresesi Müderrislerinden Ebu Bekir Efendi’yi tavsiye eder. Ebu Bekir Efendi Irak’ta doğmuş seyyid bir ailenin çocuğu olarak Erzurum’a göç etmiştir. Sultan Abdülaziz’in uygun bulmasıyla 3 Eylül 1862’da Ebu Bekir Efendi yanına Ömer Lütfi isimli yardımcısını da alarak yola çıkar. İki ay Londra’da kalır oradan gemiyle 40 günlük yolculuktan sonra 17 Ocak 1863’de Güney Afrika’nın Cape Town kentine varır. 17 yıl burada erkek ve kız mektepleri açarak Müslümanların eğitilmesine destek olur. İngilizce, Flemenkçe, Afrikanca öğrenir irşat için kitaplar yazar. Hollandalı meşhur Kaptan Cook’un bir akrabasının kızıyla evlenir ve ondan Ahmet Ataullah, Hişam Nimetullah, Ömer Celaleddin isimli çocukları olur. Seyyid Ebu Bekir Efendi 1880 yılında Cape Town’da vefat etti. Kabri Cape Town’da Tana Baru mezarlığındadır. Oğlu Ahmet Ataullah 1900 yılında Osmanlı Devleti’nin Singapur Şehbenderi olur ve 1903 yılında kaza sonucu vefat eder.
Ebu Bekir Efendi’den 165 yıl sonra Güney Afrika’da
Erzurum’dan yola çıkan hemşerim Ebu Bekir Efendi’den 165 yıl sonra ben de Güney Afrika topraklarına ayakbastım. Efendinin müderrislik yaptığı Erzurum’da Yakutiye Medresesi günümüzde müze olarak kullanılıyor. Müzeyi ziyaret ettiğimde acaba Ebu Bekir Efendi hangi hücrede hangi dersi verdi diye düşündüm. Bu medresenin duvarları bilgisayar hafızası gibi bize o günleri hatırlatır mı?
Eğitimde batıyı tercih edince kavramlarımızda değişti. Medrese yerine okul, üniversiteyi, âlim yerine profesörü, külliye yerine kampüsü kullanmaya başladık. Yakutiye Medresesi, Çifte Minareli Medrese döneminin en önemli üniversitelerinin başında geliyordu. Medreselerde fıkıh, tefsir gibi derslerin yanı sıra fizik, kimya, astronomi gibi derslerde okutuluyordu. Ebu Bekir Efendi’de bu “üniversitenin bir profesörü “idi.
Ebu Bekir Efendi’nin Erzurum, İstanbul, Paris, Londra, Liverpool üzerinde Cape Town’a varışı yaklaşık 5 ay sürüyor. 14 Kasım 2018 günü bizim İstanbul’dan Johannesburg’a varışımız 11 saat sürdü. 5 ay nerede 11 saat nerede! Ebu Bekir Efendi yol boyunca hatıralarını yazsaydı kalın bir kitap olurdu. Johannesburg : Johannesburg, Güney Afrika’nın ticaret başkenti konumunda adeta bizim İstanbul gibi. 5 milyon civarında insanın yaşadığı şehir engebeli düz bir arazide kurulmuş. İnsan eliyle ağaçlandırılan kıtanın en yeşil kenti Johannesburg. Şehrin alamet-i farikası Jakaranda ağaçları mor salkımlarıyla şehre renk katıyorlar. Şehir planlanarak imar edilmiş. Gerçekten yeşillikler içinde yatay mimarinin hâkim olduğu bu şehirde geniş ve temiz caddeler, bakımlı binalar dikkat çekiyor. Şehircilik ve gelişmişlik açısından kafamızdaki Afrika imajını ters yüz eden bir şehir burası. İşin enteresan tarafı caddelerde insan yok çünkü güvenlik nedeniyle fazla sokağa çıkılmıyor.
Johannesburg’u tepeden gören bir otele yerleştik. Sonra bir hoşlukla karşılaştık, otelin müdürü Türk’müş bizimle tanışmak için geldi. O da bize sokaklarda fazla dolaşmamızı hatırlattı. Biz her şeye rağmen caddelerde dolaşmaya çıktık. Üstelik geleneksel ürünler satan bir yeraltı çarşına girdik. Afrika’ya dair her ne varsa hediyelik eşya olarak üretmiş, satıyorlar. Bizim Türk olduğumuzu anlayınca dizi kahramanları üzerinden Türkçe konuşmaya başladılar. Anlayacağınız pazarda birden dizi yıldızlarına dönüştük!
Dünyanın en büyük altın rezervi Johannesburg’da bulunuyor. Aynı zamanda elmas, platin gibi değerli madenler şehrin ve ülke ekonomisinin can damarını oluşturuyor. Dünyanın tek parça olarak çıkarılan elması dokuz parçaya ayrılarak İngiltere kraliçesinin tacını süslemeyi sürdürüyor.
Nasip olursa, gelecek yazıda Güney Afrika’nın başkentlerinden birisi olan Cape Town’dan söz edeceğim. Milli kahraman Nelson Mandela’nın hayat hikâyesine değineceğim. Sizi dünyanın güney ucu Ümit Burnu’na götürüp penguenlerle, denizaslanları ile tanıştıracağım.
Dr. İsrafil KURALAY