İstanbul’un Sıfatları

Yahya Kemal’in, sevgilisini İstanbul’un sesinde, sevgilisinin sesini de İstanbul’dan duyması Tanpınar’a bir başka ilham vermiş, o da hocasının izinden giderek “bir başkent her zaman başkenttir konuşur” cümlesini kurmuştur.

Sadettin Ökten “bu gizemli şehirde büyük kitleler halinde yaşayan insanlar şehre sadece baktılar. Görselerdi gözlerindeki mana ve haz ışıltılarını her halde fark ederdik” der. Gerçekten İstanbul’un milyonları geçen kalabalığında şehri gören çok az müstesna kişi vardır.  İstanbul’u bakanlar şaşırır, İstanbul’u görenler ise aşkınlaşır. Hem de bir güzele tutulmuş gibi kendilerinden geçip, sarhoş olur. Bu sarhoşluk, bildiğimiz manada bir sarhoşluk değil, ruh sarhoşluğudur. Fenafil İstanbul’dur. İstanbul’a bakmak ile görmek arasındaki ince çizginin ayırdına varmak için şehri inşa edenlerle ruh bağı kurmak gerekir. Zira şehri inşa edenler ne denli ince düşünüş ve duyarlılıkların insanıysa, şehre bakıp ondan haz ve zevk alanlar da o denli ince düşünüş ve duyuş sahibidirler. Ki, öyle olmasaydılar şehirle bir ünsiyet kuramazlardı.  Ökten’in “dağ başındaki sarıçiçeği hangi mana ve medlul içerisinde idrak ettilerse Aksaray’dan Topkapı’ya doğru yükselen arazinin meylini ve küçük dalgalanmalarını da aynı mana içinde düşündüler” [1] diye tanımladığı ecdadın duyarlılığına sahip olmak gerekir. İstanbul’u Yahya Kemal gibi ince zevklerin, Tanpınar gibi estetik duyuşların sahibi insanlar görmüş; duygularını şiire nesre dökmüşlerdir. Yahya Kemal’in izinden giden Ökten, İstanbul’u bu büyük şairin şiirlerindeki sıfatlarla tanımlar. Tabi kendisinin “nefse-i İstanbul” tanımlamasını bir yanda tutarak, “Rüya Şehir”, “Gizemli Şehir”, “Aziz Şehir”, “Efsunlu Şehir”, “Yıldız Şehir”, “Hayal Şehir” gibi tanımlamalarda bulunur.

Her şair, bu şehre bir sıfat yakıştırmıştır. Bu öyle bir şehirdir ki, bir gününü bu şehirde geçiren gâvura dahi bambaşka bir ilham vermiş, onlar dahi bu şehre güzel sıfatlar yakıştırmaktan kendilerini alamamışlardır. Her bakana bu şehir bir başka görünmüştür.  Şairler İstanbul’a bakınca sevgililerini, sevgililerine bakınca İstanbul’u görmüşlerdir. Bir şehrin sevgiliye benzemesi, o şehrin güzellik ve aşkın olmasıyla alakalı bir durumdur.  Örneğin Yahya Kemal İstanbul’u hem sevgilisine benzetir hem de sevgilisini İstanbul’a. Hatta daha ileri giderek her ikisinin konuşurken daha güzel olduğunu söyler:

Rüyâ gibi bir akşamı seyretmeğe geldin
Çok benzediğin memleketin her tepesinde.
Baktım: Konuşurken daha bir kerre güzeldin,
İstanbul’u duydum daha bir kerre sesinde”

Yahya Kemal’in, sevgilisini İstanbul’un sesinde, sevgilisinin sesini de İstanbul’dan duyması Tanpınar’a bir başka ilham vermiş, o da hocasının izinden giderek “bir başkent her zaman başkenttir konuşur” cümlesini kurmuştur. Çünkü şehirlerin en güzeli, en ihtişamlısı “başkent” olan şehirlerdir ve ancak başkent olan şehirler birbirini konuşur, birbirini kıskanır. İstanbul7u konuşurken onu ancak başkentler üzerinden konuşabilirsiniz. Zira o her şehirle aynı hizada yazılacak şehir değildir. İlginçtir Yahya Kemal’den sonra gelen bütün şairler İstanbul’da sevgililerini görmüşlerdir.

Örneğin usta şair Attila İlhan “İstanbul Ağrısı” şiirinde;

“Sen eğer yine İstanbulsan
Yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
pançak pançak şiirler tüküreceğim”

Eğer sen yine İstanbulsan
Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci Gar’ında tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
İntihar dumanları içindeki Haydarpaşa’dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
Ağlıyan”

Mısralarından sonra İstanbul’a şöyle seslenir:

“Sana taptık ulan
Unuttun mu
Sana taptık”

“Eğer sen İstanbulsan” diyerek anlattığı şehir, artık bir nesne olmaktan çıkmış özneye dönüşmüştür. Sevgili olmuştur. Attila İlhan “İstanbul Ağrısı” şiirinde şehri daha çok Beyoğlu’nu anlatır gibidir. Kendisi meraklısına yazdığı notlarında, şiiri şehrin sokaklarında başıboş dolaştığı, Paris hayalleri kurduğu bir sırada yazdığını söyler. Aslında İstanbul’u şiirleştirenlerin çoğu ya Yahya Kemal gibi tarihi mekânlarından yola çıkar, ya tarihine saplanıp kalır. Attila İlhan ise şehri ilk defa yaşanılan “an” üzerinden anlatır. Aslında Attila İlhan’dan önce şehrin “an”ını anlatan şair Baudelaire’dir.  Baudelaire Paris’i başıboş dolaşıp, hissettiği duyguları şiirine konu edinmiştir. Paris Sıkıntısı da bu bohemliğinin eseridir, Kötülük Çiçekleri de… Hatta Paris’e “seni seviyorum ey rezil şehir” diye Paris seslenir. İlhan’ın İstanbul’u tasvir ettiği şiirinde Baudelaire’in rezil şehrinden geri kalır yanı yoktur. İlhan “İstanbul’a “ulan” diye seslenirken tıpkı Baudelaire gibi şehrin bohem yüzüne vurgu yapar. Tanpınar, Yahya Kemal gibi birkaç şairin haricinde şair ve yazarlarımızın çoğu İstanbul’u rezilliğiyle sevmişlerdir. Bu Necip Fazıl’dan Payami Safa’ya kadar böyledir.  Şehir yeraltı dünyasıyla şairlere ilham vermiştir. Bunu en açık şekilde tasvir etme cesaretini Attila İlhan göstermiştir.

Mehmet Kurtoğlu

[1] Sadettin Ökten, Yahya Kemal’in İstanbul’u ve Devamı, sh.16, Ötüken Yay. İstanbul,2012

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir