GENÇLİK / Dün kışla bahçesinde oturuyoruz. Orta yaş ve üzeri, halka olmuş plastik sandalyelerde. Sohbet de, memleketin her konusu daldan dala işleniyor.Yan tarafımızda, az ötede de gençler. ‘Buyurun gençler, gelin bizi dinleyin, memleket mesellerini konuşuyoruz. Tecrübelerimizden görüşlerimizden yararlanın…’ diyemiyoruz. Elde telefonlar, boyun eğik pür dikkat, sessiz telefonla meşguller. Yadırgıyoruz.
Belki, onlarda bizi yadırgıyor.
Halbuki; ‘ne yapsak onlar için…’ diyoruz.
ÜRETİM / Kasaba demek üretim demek! Şehir de öyleydi. Modern şehirler olmadan önce, yani ‘hizmet sektörü’ dediğimiz, birbirimize hayatı zorlaştırma üzerine kurduğumuz hizmet sektörü olmadan önce. Esasen, hizmet alanı insani olan, hizmeti, insani temel yerine, çıkar temeli alırsanız, her şeyi parayla ölçerseniz, böyle acımasız sektör haline gelir. Neyse?
Kısaca diyelim; kasabada hizmet; yardım, destek, paylaşmaya ve bölüşmeye dayanır. Bu da üretim olmadan olmaz haliyle. Kasabada, sona kalan üretimlere tanık oluyoruz. Burada üretimi ikiye ayırmalıyız: Ev üretimleri ve iş yeri üretimleri.
Eskiden işyeri üretimleri daha çoktu. Şimdi, herkes satıcı olmuş, yani; tacir. Bir yerden alıyor, getiriyor ve satıyor. Pahalı alıyor, pahalıya satıyor. Yine de üreten yerler var. Kasabada hayat, tarıma ve doğaya bağlı. Öyle olunca, el aletleri ve malzemelerine ihtiyaç var. En başta demircilik geliyor. Birkaç demirci kalmış şükür. Koca kasabada, bir kalaycı kalmış, o da çiftçilik yapıyor. Birkaç gün dükkanını açıyor; ‘Iş yok’ diyor, ‘bakır kaplar toplandı’ diyor, bakırlar da çok pahalı diyor. Hemen söyleyelim; basit alüminyum, naylon kaplar ile, atalarımızdan yadigâr bakır kapları, değiştirdik, şimdi evlerde hiç kalmadı neredeyse. Yüncü, yorgancı, iş yeri var birkaç tane. Buralarda da hala kışın yün, yazın pamuk yorgan yastıkları kullanılıyor diyor.
Kasabada tek köşker kalmış, o da yamaya tamire dönmüş. Terziler de sayıca az. Eskiden kasabalar, terzileriyle meşhur olurlardı. Herkes terzilerde elbise diktirirdi. Yeni nesil, pantolon, yama, tamir gibi işlere yönelmiş, takım elbise diken bir veya 2 tane kalmış. Onlar da göz gitti diyor. Kasabada bir de örgücü var. Bir zamanlar, devlet örücülüğü teşvik etmiş. Evlerde bu işi yapan bir iki kadın varmış. Mevsime göre pazara getiriyorlarmış sipariş veren de azalmış, bir tane yer sergisi yayan dükkân var; ‘müşteri az’ diyor kapatma niyetinde. Yanındaki kapanmış bir koltuk döşemeci var; o da; ‘iş yok!’ diyor. Bir bıçakçı var; o da köyde yapıyormuş bu işi. Baba mesleği olduğu için devam ediyormuş, çırağı da yokmuş. Marangozlar var; onlar da orman bölgesi olduğu için. Marangozların çoğu mobilyacılığa yönelmiş. ‘Bu iş daha kolaymış’ diyorlar. El sanatı, oymacılık (sandık, sehpa, dolap, imalatı kalmamış. Ahşap kapı pencere de azalmış. Kasabada bir kasetçi var; kasetleri çoğaltır, satarmış. ‘Teknolojiye yenildik abi, iş yerini açıyor, kapıyorum’ diyor. Kasabada, araba tamircileri var. Otomobil, traktör ve ötekiler… Onlar da, orda, buradalar!..
Eskiden ne el sanatları, ne zanaatlar vardı, kayboldu gittiler. Geriye unvanları kaldı. Bir de hatıraları… Şimdikilerin şikâyeti; insan, yani çırak yetişmiyor. Son nesil diyorlar. Kaybolanların akıbeti, kalanları da bulacak.Ev üretimine gelirsek. Apartmanlaşmayı evlerde görmekteyiz. Ne yazık ki, bahçeli evler yok oluyor, apartman dönüşüyor, çevresi betonla kaplanıyor. Bir ağaç bile, bir parça toprak bile kalmıyor. Evlerde, dam başlarında, ev önlerinde üretimler yapılıyor neyse ki…
Evlerde geleneksel üretimlerimiz ne varsa yapılıyor. Yazın hazırlayan, kışın tüketir. Ev ekonomisi geleneği devam ediyor. Kiloyla almak, pahalı almak kaygılarından kurtulmak için, üretimler yapılıyor. Bulgur, dövme (yarma), tarhana, salça , kızartma , kurutma , turşu ,marmelat, salamura kaynatmalar, konserveler, yöreye mahsus ürünler, her tarafta, hatta köylerde, o yöreye mahsus üretimler yapılıyor. Ne yazık ki; tüketim toplumu olduk, hazıra alıştık, geleneklerimizi unuttuk! Bir kuşak sonra, bu da kalmayacak. Damlarda, bahçeli evlerde tabi olur dersek.
PAZARLAR / Şehirlerde mahalle, semt, pazarları var, kasabada, haftalık pazar… Meyve, sebze, giysi alet edevat, kap kacak, bilumum eşyalar, çarşıya göre rağbet görüyor. Bir de, şehir içinde ‘köylü pazarları’ var. Köylü kadınlar, ürettikleri ürünleri,kuruttukları, yaptıkları, yetiştirdikleri ne varsa getiriyor, kaldırımlara sıra sıra diziliyorlar. Öyle bağırma çağırma yok. Sabah güneşi doğmadan pazar serileri açılıyor, erken yetişen alıyor, geç gelene kalmıyor, siparişler varsa bekletiliyor. Tanıdıklar ürün siparişlerini veriyor. Canlı capcanlı bir pazar, kasabanın her türlü özelliğini yansıtıyor. Dil şive, hal, giyim, kuşam davranış… Adeta kasabadan bir kesit, erken saatlerde yaşanıyor ve kapanıyor. Sevindiğim taraf; bu pazarlarda,kadınların hem üretmeleri, hem de üretiklerini pazarlamaları. Tüketen şehirli için, güzel çözüm!.. Çoğalmalı.
KAHVELER / Kasabalarda, kahve, kafe, kıraathane, çayhane, esnaf kahvesi, ara çayhaneler, kır bahçesi gibi bir çok uğrak yerleri var. Esasen hepsi birbirine benziyor. Buralara gelenler, oturup çay, kahve içiyor, sohbet ediyorlar. Bazılarının farkı, oyun kağıtları veya taşlarla oynanan oyunlar. Masanın üzeri örtü ile kaplı ise oyun masasıdır. Bir farkla ki; kahve denilen yerlerde bir şeyler yeniliyor içiliyor. Doğrusu kahvelerde yiyecek getirilip yenildiği de ortada. Bu türden mekanlar, çok amaçlı hizmet vermektedir.
Basit görüntülerine bakıp, bu mekanları küçümsemeyelim. Buralarda her şey konuşulur, tartışılır. Siyasetten geçime, ticaretten sanata kadar söyleşilir. Kasabanın sosyolojisini buralarda okursunuz.
Ne sohbetler edilir, ne dertler dinlenir, nice yaşanmış hadiseler anlatılır, niyetler, planlar yapılır, akıl alınır, akıl verilir, insan sorulur, insan görülür, haberleşilir, randevulaşılır.
Kahveler, kasabanın nabzının attığı yerlerdir. (Devam edecek)
Ahmet Narinoğlu