Türk romanının babası kabul edilen Hace-i Evvel Ahmet Mithat Efendi, hayatı boyunca vatanına milletine, kültürümüze,ekonomimize çok önemli işler yaparak kayıtlara geçmiştir…Onun, romancılığı, gazeteciliği , kültür adamlığı yanında, öğretmenliği de elbette çok değerlidir bizim için…Hayatı boyunca verdiği kararlar ve yaptığı işlerdeki isabeti ve başarısı, bir çok insana örneklik teşkil etmiştir..
Rami Kütüphanesi derken, Ahmet Mithat efendi ile söze başlamamın bir nedeni var elbette..
Rami Kütüphanesi’nin açılışında bulunmak, gerçek bir tarihe tanıklık etmekti..Bu tarihi mekânda, şahsi olarak da hatıralarımız var, onlar bir başka bahis. Burası bir dönem Osmanlı askerinin konakladığı,eğitim gördüğü yerdi. Arazi içerisinde top arabaları vardı, tanklar vardı.
Çocukluk yıllarımızın Vatan Caddesi törenlerinde, asker marşları çalarak resmi geçit yapan, kırmızı renkli afilli kıyafetleri ile tören alanının tozunu dumana katan 66.tümen vardı…Bugün törenin yapıldığı salon, önceleri ne için kullanılıyordu bilmem ama, Rami kütüphanesinin açılış töreninde bulunan misafirler ,devletimizin en önemli kişileriydi. Tabii ki, devletimizin başkanı, Cumhurbaşkanımız, bu projenin gerçekleşmesine en büyük katkısı olan kişi… Esasen, onun varlığı ve iradesi, bu kütüphanenin ortaya çıkış sebebidir diye düşünüyorum.. Devletimizin üst kademesi burada, bürokrasi burada, akademia burada… Bazısı Cumhurbaşkanını dinlemek ve görmek için gelmiş ya da aynı havayı solumak için…
Kütüphanenin teknik bilgilerini dinledikçe, muhteşem bir eserle karşı karşıya olduğumuzu hissettim…Devasa alanda, bir zamanlar askerimizin ayak sesleri vardı. Törende otururken bunları düşündüm; ‘asker, vatanını korumak için çalıştığı bu mekanı, kültürümüze adamış’ diye düşündüm ve yazımın başında bahsettiğim; Hace-i evvelimiz Ahmet Mithat Efendi’nin bir hatırası aklıma geldi.. Bilirsiniz; Ahmet Mithat Efendi, hayatı boyunca girişimci ruhuyla çok işler yapmış. Bir matbaa işletmesi var, kendi kitaplarını ve gazetesi Tercüman’ı orada basmış, oturduğu semt Beykoz’ da çok büyük bir deposu var, içinde binlerce kitap var. Zaman sıkıntılı dönemler, savaş yılları…Askeriye savaş hazırlığı içinde ve büyük bir mekana ihtiyacı var. Ahmet Mithat Efendi’nin Beykoz’daki mekanı da buna çok uygun.Askeriye komutanlığı, bu depoya ihtiyaçları olduğundan bahisle, en kısa zamanda buranın boşaltması için Ahmet Mithat Efendi’ye tebligat iletmiş.Bu kadar büyük bir mekan bulmak, o günün şartlarında zor, kitapları da bir yere taşımak lazım. Ahmet Mithat Efendi, kısa zamanda müthiş bir karar verir ve komutanla görüşür, kararını bildirir: “ Komutanım, depoyu acil boşaltmam için tek çaremiz var; bunun da hayra vesile olacağını düşünüyorum, depodaki tüm kitaplarımı ,Türk ordusunun mensuplarına, erlerine, subaylarına okunmak üzere hediye ediyor,dağıtılmasını istiyorum…” Komutan bu kararı,saygıyla ayağa kalkarak karşılamış ve bu karar uygulanmış…Bu açılış esnasında, kültüre hizmet için, varlığını askeriyeye bağışlayan böyle bir kültür adamını düşündüm… Bugün, Rami Kütüphanesi açılışında, gene ayağa kalkarak saygıyla karşıladığımız bir kararın uygulamasını yaşadık…Asker ocağının, kültür ocağına dönüştürülmesinin, ne kadar önemli bir hadise olduğunu, kültürün ve eğitimin, silahlardan daha önemli olduğunu hissettiren bir açılışa şahitlik ettik. Ahmet Mithat Efendi’nin, 100 yıl önceki bu anlamlı çabasını da bu vesileyle bir defa daha hatırladık, takdir ettik.
RAMİ KIŞLASI, KISA TARİHİ: Rami Çiftliği, Sadrazam Rami Mehmet Paşa tarafından Sultan III. Mustafa zamanında, 1757-703 yılları arasında yaptırıldı.Buranın “Asakir-i Mansure-i Muhammediyye” (Peygamberin Allahın yardımını görmüş askerleri) için kışla olması kararı uygulamaya konularak, Sultan II. Mahmut devrinde yapı,onarıldı ve Rami Kışlası olarak, 1960’lara kadar aktif olarak kullanıldı. 1980 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilen Rami Kışlası, otopark, futbol ve spor sahası ve gıda deposu olarak yararlanıldı.
RAMİ KIŞLASI VE İSTANBUL’UN SİYASİ TARİHİ İLE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN ÖNEMİ : Osmanlı Devleti’nde XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren, inşasına başlanan modern kışla kompleksleri ,Türk mimarisine yeni bir zihniyet ve plan anlayışı getirmiştir. Bu kışlalar; Yeniçeri Odalarından tamamen farklı mekân tasarımları, sayıca fazla oluşları, yurt sathına yayılmış bulunmaları ve umumiyetle başlangıçta kâgir, daha sonra da taş binalar şeklinde inşa edilmeleri bakımından, geleneksel askerî mimariden farklılaşmışlardır. II. Mahmud devrinde 1827’de inşasına başlanan Rami Çiftliği Kışlası da söz konusu, ‘yeni kışla’ anlayışının en önemli örneklerinden biriydi.
Evliya Çelebi, Rumeli’ye sefere giden ordunun, bu bölgede konakladığını ve civarda bulunan Topçular Mahallesi’nin isminin de, burada sefer için son hazırlıklarını ikmal eden topçu birliklerinden ve birtakım top dökümhanelerinden geldiğini kaydetmiştir. XIX. yüzyıla değin, Davutpaşa Sarayı, Kâğıthane, Fenerbahçesi ve Kavak Sarayı civarı gibi, Rami semti de, Bostancıbaşı’nın görev ve sorumluluk alanında idi..
Rami Kışlası, adını II. Mustafa döneminde (1695-1703) reisülküttaplık, ardından da sadrazamlık yapan Rami Mehmed Paşa’nın (1655-1708) bu bölgedeki çiftliğinden almıştır.Rami semti, geçmişte İstanbul’un güvenliği açısından ve özellikle; Rumeli kolunda alınacak bir mağlubiyet sonrasında, payitahta yürüyecek işgalci bir güce karşı, direnişin son mevzii olması bakımından, oldukça önemli bir mıntıka idi.
Payitaht İstanbul’da, 17 Haziran 1826’da yaşanan ve Vak’a-i Hayriye olarak adlandırılan hadiseyle, Yeniçeri Ocağı ilga edilmiş ve yerine Asâkir-i Mansûre Ordusu kurulmuştu. Bu esnada ,Yeniçeri kışlaları olan Eski Odalar ile Yeni Odalar yerle bir edildiğinden, başkentte askerlerin barınabileceği mekânlar mevcut değildi. Bu nedenle, yeni ordunun başkomutanı olan “serasker”in komutasında hizmet edecek iki alayın Beyazıt’taki Serasker Kapısı’nda, üçünün, Davutpaşa Sarayı civarında, diğer üçünün de, Üsküdar Selimiye’de konuşlandırılması kararlaştırılmıştı. Öte yandan, Kasım 1808’deki Yeniçeri isyanı esnasında, Levent Çiftliği ve çevresindeki diğer Nizam-ı Cedid yapılarıyla birlikte, asiler tarafından yakılmış olan Selimiye Kışlası’nın hemen tamirine ve Davutpaşa Sarayı ile Rami Çiftliği’nde konuşlandırılacak talimli askerî birlikler için ise, mevcut yapıların elden geçirilmesine ve birer yeni kışlanın inşasına karar verilmişti….Asâkir-i Mansûre Ordusu için, yeni kışlaların yapılması kararı doğrultusunda uygun bir alan olarak Eyüp yakınlarında Rami Çiftliği civarı tercih edilmişti. …Yeni kışlaların inşa edileceği mevkiler belirlendikten sonra, Haziran 1826’da, geçmişte humbaracıbaşılık ve Tophane bina eminliği yapmış olan, Kapıcıbaşı Serficeli Mehmed Ağa, Rami Kışlası’nın bina eminliğine atandı. Kışlanın mimarının kimliği henüz netlik kazanmamıştır. Mevcut literatürde tekrarlana gelen bilgi, kışlanın 1827-1828’de II. Mahmud tarafından Kirkor Amira Balyan’a (Kirkor Kalfa) yaptırıldığıdır. Buna mukabil; Kirkor Kalfa’nın mimar değil, Balyan ailesinin bir ferdi olarak binanın müteahhidi olduğu, mimarının ise Ebniye-i Hassa Müdürü Abdülhalim Efendi olabileceği öne sürülmüştür..… Planlama ve yer seçimi dâhil, bir buçuk yıllık hummalı bir çalışmayla, 1828 yılında kışlanın inşaatı büyük oranda tamamlanmış ve kitabesi Haremeyn müfettişi şair Keçecizade İzzet Molla’ya sipariş edilmiştir. İnşaat tamamlandıktan sonra, padişahın teklifi ile yanına bir hastane (asker hastanesi), değirmen, ambarlar ve fırın yapılması, böylece, buranın bir kışla kompleksine dönüştürülmesi gündeme geldi. Bu, sadece Rami Kışlası için değil, merkezde ve taşrada inşası tamamlanan ya da süren, diğer kışlalar için de geçerli bir uygulamaydı.
Yaklaşık 220.000 m2’lik arazisiyle Selimiye ve Davutpaşa’dan sonra, İstanbul’un üçüncü büyük kışlası olan Rami Kışlası, ortası açık avlulu, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Cümle kapısı, Talimhane Caddesi tarafındadır..Bu kapının sağ tarafındaki köşe mekânı Hünkâr Kasrı’dır. Diğer üç köşe yapıları da, kumandan ve subaylara tahsis edilmişti.
1. Mahmut, 15 Eylül 1828 günü, eşref saatte Hırka-i Saadet Odası’ndan Sancak-ı Şerif’i alarak, süvari ve Enderun ağalarıyla birlikte gösterişli bir alayla Divanyolu istikametiyle Rami Kışlası’na hareket etmiştir. Rusya ile süren savaşta cephedekilere manevi destek sadedinde kışlada oluşturulan zikir halkaları ve tevhid cemiyetleri akşam namazlarından sonra, Sancak-ı Şerif Şeyhi Şakir Efendi reisliğinde, Enderun ağaları ve bizzat padişahın da katılımıyla, aksatılmadan sürdürülmüştür.
Rami Kışlası’nın bir diğer önemli özelliği de, II. Mahmut’un kıyafet alanında yaptığı yeniliklerin vitrini olmasıdır. Modern askerî bando olan Muzıka-i Hümayun’u da, bu kapsamda değerlendirebiliriz… 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi) nedeniyle Balkanlar’dan gelen göçmenler, Rami Çiftliği arazisi ve civarında, imara açılan bölgelere yerleştirilmişlerdir.
Böylece bugün Rami, Cuma Mahallesi olarak adlandırılan yerleşim bölgesi ortaya çıkmıştır.1971 yılına dek askerî amaçlı kullanılan kışla, bu tarihte mülki idareye devredilmiştir. Rami Kışlası ve müştemilatı, yerel yönetimlere yeni yetkilerin verildiği 1980’li yıllarda alınan bir kararla, iki yıllığına kuru gıda toptancılarına tahsis edilmiştir. 21 Haziran 1990 tarih ve III numaralı Koruma Kurulu kararıyla, kışla ve çevresi “Rami Kültür Merkezi” olarak tanımlanmıştı..
RAMİ KÜTÜPHANESİ : 250 yılı aşkın bir tarihi olan İstanbul Rami Kışlası’nın, Türkiye’nin en büyük kütüphanesine dönüştürülmesi fikri, “İstanbul; 2010 Yılı Avrupa Kültür Başkenti” çalışmalarına dayanmaktadır.
Türkiye’nin ve İstanbul’un bilgi toplumuna açılan penceresi olacak ve toplumun kültürel, eğitsel ve sanatsal ihtiyaçlarına cevap verecek yeni ve farklı bir mekân olması amacıyla 3 etap halinde projelendirilen Rami Kışlasının yenilenmesi işinde, aslına uygun restorasyon çalışmaları, renovasyon (yenileme) uygulaması ve yeni inşa faaliyetleri, bir arada yürütülmüştür.
“İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılış konuşmasında, konuyla ilgili ayrıntılı teknik bilgiler verdi ve şunları söyledi, kendisinden dinleyelim;
“…Rami’yi sadece bir kütüphane değil ,pek çok faaliyetin de yapılabileceği bir kültür merkezi olarak planladık. Buradaki kütüphanemiz, haftanın her günü, günün 24 saati ,gençlerimiz başta olmak üzere, kitapseverlere hizmet verecektir. Kullanım alanı, 36 bin metrekareyi geçen, peyzaj alanı ,51 bin metrekareyi bulan, diğer ilaveleriyle, yaklaşık 110 bin metrekarelik bir alanda, şu andaki yapıya kavuşmuş bulunuyoruz. Kütüphanemizin, ilk etapta 2 milyonu aşkın kitap ve 4 bin 200 kişilik kapasitesiyle hizmete başlamasından memnuniyet duyuyorum. Kitap sayımız elbette zaman içinde daha da artacak. Kütüphane bünyesindeki Atatürk İhtisas Kütüphanesi de 25 bin ciltlik külliyatıyla kendi alanında önemli bir ihtiyacı karşılayacaktır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rami bünyesindeki Yazma Eserler Kütüphanesi’nin de buraya ayrı bir derinlik katacağını dile getirerek, günümüzün olmazsa olmazı dijital kaynakların da burada meraklılarıyla buluşacağını kaydetti. Erdoğan, kütüphaneye emeği geçen herkesi tebrik etti.
“Ecdad Yadigarı Pek Çok Eserin İhyası Sağlandı”
Bu eserin, her türlü takdirin üzerinde olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin, özellikle de İstanbul’un tarihi ve kültürel mirasına sahip çıkmayı, ecdada karşı sorumluluklarının bir gereği olarak gördüklerini vurguladı…Sadece bununla kalmadıklarını, modern sanatların ülkede yaygınlaşmasını sağlayacak projeleri de hayata geçirdiklerini ifade eden Erdoğan, bu anlayışla Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bünyesinde, ülkenin en iyi altyapısına sahip bir kongre ve kültür merkezi, sergi merkezi ve kütüphaneyi milletin hizmetine sunduklarını anımsatarak, yine Cumhurbaşkanlığı’nın ‘…Yeni bir anlayışla dönüştürdüğümüz ve inşa ettiğimiz kütüphanelerimizin gençlerimiz nezdinde gördüğü kabule gittiğim her yerde şahit oluyorum. Eskiler ‘şerefü’lmekan bil mekin’ derler. Yani bir mekânın şerefi, değeri, anlamı orada bulunanlarladır.’ Bu mananın, bu sözün en iyi vücut bulduğu yerlerin, kütüphaneler olduğuna inanıyorum. İşte burası böyle bir eserdir.”……Rami Kütüphanesi’nde Ücretsiz İkram Yapılacak…Geriye doğru bakıldığında, kütüphanelerin ne kadar zengin, ne kadar yaygın, ne kadar hareketliyse, o derece medeniyet ürettiğini, devletin o derece güçlü, milletin de o derece müreffeh olduğunu dile getiren Erdoğa; “Bizim medeniyetimiz kitapla, defterle, kalemle, mürekkeple, okumakla, anlamakla, sormakla, anlatmakla yoğrulmuş, ilimle, irfanla, hikmet ve tefekkürle kıvamını bulmuştur. Duvarları kitaplarla dolu bir kütüphaneyi, en kıymetli hazinelerden daha üstün tutan ecdadımız, her kütüphaneyi cennetten bir köşke benzetmiştir. Alimleri, gölgelerinde soluklanılan cennet ağaçlarıyla kıyaslayan ecdat, onların eserlerini de, bu ağaçların meyveleri olarak görmüştür. Elhamdülillah, nasıl bir ecdada sahibiz. İnşallah biz de onlara layık oluruz.” değerlendirmesini yaptı……Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kütüphanede okuyacak, araştıracak, eser ortaya koyacak, yapılan faaliyetlerden istifade edecek herkese teşekkür ederek sözlerini tamamladı.
“Burası Eşsiz Bir Kütüphane, İstanbul’un En Büyüğü”
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ise, açılışta yaptığı konuşmada, hizmet yarışı içinde olduklarını belirterek, daima en iyisini, yenisini, kalitelisini sunmanın çabasını verdiklerini dile getirdi.İstanbul’da açılan Atatürk Kültür Merkezi ile Ankara’da CSO’nun dünya ölçeğinde mimari eserler olarak, yükseldiğini dile getiren Bakan Ersoy, “Bugün ise geçmişi 250 yılı aşan bir tarihi yapıya sahip çıkarak, hayata geçirdiğimiz bir millet bahçesini, bir sanat merkezini, bir ilim kompleksini yani İstanbul Rami Kütüphanesi’ni açıyoruz. Her üç yapı da, kendi alanlarında dünyada ilk 10 arasında yer alan yapıtlar.” dedi.Bakan Ersoy, başarıyı son değil, başlangıç bilip, daha ileriye, iyiye, Türkiye Yüzyılı menziline doğru yürümeye devam edeceklerini vurguladı… Rami Kütüphanemiz, önemli bir zaman diliminde, milletimizin, kitapseverlerin hizmetine açıldı.. İstanbul’un bu kitap ve kültür cennetinin kapıları, genç, yaşlı her kesimden konuklarına, ilim irfan erbabı,kültür sevdalılarına açıktır.
Mehmet Kamil Berse