Bitkilerden arındırılmış bir dünya tahayyül etmek mümkün müdür? Her mevsim, kendine özgü bitkileri ve rengarenk çiçekleri ile ayrı bir zenginlik katar, hem görsel dünyamıza hem de zihinsel altyapımıza. Belki de tabiatı hoyratça kullanmamızın karşılığı, bize sevgisizlik ve nefret tohumları olarak dönmektedir. Oysa çiçekler; renkleri, kokuları, şekilleri, görüntüleri ile dünyamızı yaşanılır hale getirirler. 1900 yılında Nobel ödüllü yazar Knut Hamsun İstanbul’u gördüğünde “İki kıtanın arasına yerleşmiş, iki yakasında tabiat harikası tepeler ve eteklerinde deniz olan bu şehrin dünyada bir benzeri yoktur.” (1) demekte, Eyüp’ü tasvir ederken de “Eyüp mezarların dünyası, servilerin, çınarların ve çiçeklerin dünyası… ve her yerde huzur.” (2) diyebilmektedir. Şam’dan kalkıp İstanbul’a gelen seyyah Bedrettin El Ghazzi Fetih’ten yaklaşık yüz yıl sonra geldiği payitahtı şöyle tarif eder: “Şehrin nefse huzur veren, asık suratları sevindiren, gönüllere şenlik veren zarif ve latif gezinti yerleri, yeşil bahçeleri, çiçekleri ve ağaçları var.” (3) Bir seyyah bugünkü İstanbul manzarasında da acaba aynı duyuları yaşayabilir mi?
Şebbuy (şebboy) Güzel kokusu ve gizemi ile şairleri kendine ram eden çiçek. Kendine has bu özel kokusundan olsa gerek Turhan Baytop sarı renkli açan şebboyun bir adının da ana kokusu olduğunu söylüyor. Şairler de daha çok onu yârin saçlarının kokusu olarak betimlemişler. Cumhuriyet dönemi Türk çiçek edebiyatının en önemli isimlerinden Cevat Rüştü şebboyun nasıl yetiştirildiğini hangi ayda çiçek açması için ne zaman dikileceğini detaylı anlattığı makalesinde “Şark edebiyatında bir mevki ihraz etmiş bulunmasına ve Arapça “Hayri” isminin şark ve garp kudema-yı müellifince kabul edilmesine bakılırsa bu çiçeğin menşeinin herhalde Şark olduğunu şüphe yoktur”(4) demektedir. Şebboy isminin Buy-ı şeb – gece kokusundan geldiği sanılmaktadır. Onun için Ahmet Vefik Paşa’nın “gece ziyadesi ile kokan çiçek” tanımlaması edebiyatçılarımız arasında da genel kabul görmüştür. 18. Yüzyılın başlarına yaşayan divan sahibi ve hattat olan Arpaeminizade Mustafa Sami :
Gerden-i billurun üzre guyiya bir şişede
Sünbül ü şebbu gül-i tendir o zülf ü hal u ruh
Nevî’nin aşağıdaki beytinde şebboy sevgilinin dağınık saçıyla birlikte kullanılmıştır:
Hâl-i rûyın Rûm’da Hind’de disen olmaz ba‘îd
Nev‘îyâ rûz-ı ruhında zülf-i şeb-bûdır ‘aceb
Beyitte yanak ve gündüz bir arada düşünülmüşken zülf de şeb-bû ile yan yana tahayyül edilmiştir. Bunun sebebi bir yandan yanak ve parlaklık arasındaki ilişkiyken öte yandan zülf, siyahlık, gece ve saçın kokulu oluşu arasındaki katmanlı müşabehettir(benzeşmedir). Dolayısıyla şebboyun estetik hususiyetini renginden dolayı içinde gizliliği de barındıran siyahlık ve koku olarak belirleyebiliriz. (5)
Şeyh Gâlib’de şebboyu yârin saçı olarak algılamış onu halka gibi kıvırcık hali ile gönülleri avlayan bir tuzak olarak betimleyerek akrep gibi görmektedir:
Zülfün olalı halka-i dâmı dil-i miskin
Bu sünbül ü şebbû bana akreb görünür hep
Yusuf Cemal Efendi için ise yârin güzel kokulu perçemidir :
Dökülmüş gerden-i şimine tel tel siyeh gisu
Sanırsın yasemenle destelenmiş sünbül-ü sebbu
Lale devrinin ünlü şairi Nedim ise:
Seyret beyaz feste o zülf-i muanberi
Şebbuyu gör ki berg-i semender kıyas var
(Beyaz fesde o anber kokulu saçı seyret / Şebboyu gör ki yasemin yaprağından elbisesi var.)
Tasavvuf üzerine yaptığı çalışmalarıyla da bilinen 2019 yılında kaybettiğimiz şair Halit Özdüzen için şebboy kelebekleri arıları mest eden çiçektir, onun kokusu yârin kokusudur;
Şebboy kokardı ellerin
Tüm çiçeklerin kokusunu
terinle, teninde yoğurup
damıtırdı rüzgar
kelebekler ve bal arıları
o yüzden körkütük gezerdi
Ümit Yaşar Oğuzcan “Kokulu Şiir”de her çiçeği yârin bir uzvu veya kokusu ile özdeşleştirdiği yirmi çiçek adını geçiriyor. Şebboy yârin kirpikleridir;
hatıranı taşır billur vazolar
şebboylar titreşir kirpiklerinde
her nefes alışta içime dolar
krizantem, hanımeli, orkide
şebboylar titreşir kirpiklerinde
Oktay Rıfat’ın “Bin kılıkta” şiirinde sanki geçmişi yaşatan ve haber getiren çiçektir şebboy;
Surların taşlarında biten ot ve incir,
Rüzgarlı Osmanlı çayırları ve şebboy,
Kırık yazıt, selvili çeşme, kiralık ev,
Onun sultanlığında serpilir ve ölür.
Prof. Dr. Turan Koç “İslam Estetiği” çalışmasında “Bütün İslâm sanatları görünende görünmeyeni, değişende değişmeyeni yakalama ve gösterme cehd ve çabasında olduğundan, tabiatı olduğu gibi aksettirmek yerine onu soyutlamaya, ele aldığı nesnenin bireyselliğini ve tabiiliğini öldürmeye yönelmiştir…”(6) demektedir.
Yüzlerce çeşidi olan Şebboy Kırmızı, sarı, pembe, turuncu, mor ve beyaz çiçekleri olan bir bitkidir. Sarı çiçekli olanlara “huzama”, Kırmızı çiçekli olanlara “mensur” da denilmektedir. Yaprakları ince uzundur. Üst kısmı çiçek demetleri ile örülmüştür. Çiçekleri yalın kat veya katmerlidir. Ortalama 40 ila 80 cm boylanabilir. Tohumlarından yetişir. Gerekli ortam sağlanırsa çimlenme oranı oldukça yüksektir. Güneşi sever, ekimine göre bahardan sonbahara kadar çiçeklenebilir. Tabiatta olanları yazın çiçek açar. Güzel kokusu nedeniyle kozmetik sanayinde kullanılan bir çiçektir. Özellikle son yıllarda endüstriyel tarımı da yapılmaktadır.
Ülkemizde her yıl yaklaşık beşyüz milyon dal çiçek ihracatı yapıldığını otuzbini aşkın ailenin bu işten geçindiğini ve de seksene yakın ülkeye yüz milyon doları aşan ihracat gelirimiz olduğunu pek fazla bilmeyiz. Mesleki eğitim ve öğretim sisteminin güçlendirilmesi projesi ( MEGEP) Kapsamında Kesme çiçek yetiştiriciliği teşvik edilmektedir. Şebbuy yetiştiriciliği de bu kapsamdadır.
—-
- İstanbul’da iki İskandinav seyyah Çeviren: Banu Gürsaler YKY sh: 23
- g.e sh: 38
- Bedrettin El Ghazzi’nin İstanbul Seyahatnamesi /Abdulrahim Abuhusayn, Tarek Abuhusayn İTO ( İstanbul Ticaret Odası) Yayınları 2015
- Türk Çiçek Kültürü Üzerine Cevat Rüştü’den Bir Güldeste Nazım H. Polat Ötüken Yayınları sh.217
- Klasik Türk Şiirinde Estetik Bir Unsur Olarak Çiçekler Berat Açıl FSÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi Sayı: 5
- Turan Koç, İslam Estetiği, İstanbul, İSAM Yayınları, sh: 25
Bilal Arıoğlu